İzmir’de, Sanata Gönül Vermiş Bir Yatırımcı İle Adımı Vereceğim Bir Sanat Atölyesi Açacağım…

  • 0
  • 2.562
İzmir’de, Sanata Gönül Vermiş Bir Yatırımcı İle Adımı Vereceğim Bir Sanat Atölyesi Açacağım…
© bizimizmir.net
Yazı Boyutu:

Emine Özdemir Dölen, İzmir Narlıdere’de Bulunan “Narlıbahçe Tesislerinde” ağırladığı ünlü tenor Hakan Aysev’le tesisin eşsiz manzarası karşısında sizler için keyifli bir röportaj gerçekleştirdi.
 

İlk olarak İstanbul’dan sonra neden izmir?

Neden İzmir diye sormadan önce şu manzaraya şu ortamın güzelliğine bakar mısınız? Tekrar doğru bir karar verdiğime gönülden inanıyorum. Sanat ve eğlence üzerine yaptığınız ciddi yatırımlardan dolayı bir sanat aşığı olarak, “Narlıbahçe tesislerinin”yatırımcılarını da gönülden kutluyorum.

Şimdi sorunuza gelecek olursak, İstanbul Sanat ve Kültür yaşamı olarak mükemmel bir metropol. 15 sene yurt dışında yaşadıktan ve çalıştıktan sonra dünyanın en önemli müzik metropollerin de ve müzik merkezlerin de konserler ve opera temsilleri yaptıktan sonra ülkeme döndüm ve Ankara’da Ankara Operası ve solist sanatçısı olarak göreve başladım. Tabi ki orada opera genel müdürlüğü sanat danışmanlığı yaptım.

Daha sonra bu ülkede opera adına yapılması gereken çok şey olduğunu gördüm. Sanatın özellikle operanın devlet kurumları içerisinde dört duvar arasında kaldığını algıladım. Operanın tanıtılması adına çok şeyin yapılması gerekiyordu.

Daha sonra İstanbul’a taşınma kararı aldım ve İstanbul bu işin beşiği çok iyi biliyorsunuz. Bu işi daha popüler hale getirebilme adına bir strateji çizdim çok sesli müziğin operanın tanıtılması adına çok fazla televizyon programları yaptım. Bu 12 sene içerisinde tabi ki çok güzel işlere imza attım. Bu stratejiyi yerine getirdim ama bir de tabi İstanbul’un trafiğinin kaosunun birde o bireysel yaşamının yorgunluğu çöktü üzerime. Ben Ankaralı’yım ama yüreğim her zaman İzmir’de idi. Urla özellikle çok çok önemli benim için. Bunun için İzmir’e taşınma kararı aldım. Aktif sanat hayatımı bundan sonra buradan devam ettirmeyi düşünüyorum.

 

 

İzmir'de sanat adına yatırım yapmayı düşünüyor musunuz?

İzmir’de sanat adına yatırım yapmayı istiyorum tabi ki… Ülkemin her metrekaresinde yapmak istediğim gibi. Bunun ilk adımlarını 2000-2002 yıllar arasında içerisinde İzmir Opera Müdürlüğü yaptığım dönem içerisinde uygulamaya başlamıştım. İzmir Operası o zamanlar gerçekten yani Elhamra çok küçük bir sahneye sahip. Ona rağmen 1 senenin sonunda  Radikal Gazetesi tarafından Türkiye’nin en iyi operası seçilmişti. Çünkü 40 temsil yaparken 113 temsile çıkartmıştım. Dünya çapında orkestra şefleri ve rejisörler getirmiştim. Çünkü hepsi benim arkadaşım ve benim arkadaşım oldukları için sanat adına yapmış olduğum atılımlarıma destek vermek için gelmişlerdi. Çok güzel ve verimli bir 2 sene idi. Orda ilk yatırımları yaptığımı düşünüyorum ama aradan tabi ki çok seneler geçti.

İzmir’in ve çevresinin kültür alt yapısının çok zengin olduğunu ve buna karşı çok az yatırım yapıldığını düşünüyorum. Ben Hakan Aysev olarak çok sesli müzik adına ve sanat ve kültür yaşantısını biraz daha canlandırmak için evet İzmir yada Urla’da bir sanat atölyesi kurmayı planlıyorum. Genç yetenekleri ve çocukları yetiştirmek ve İzmir’in alışık olmadığı konserleri gerçekleştirmek adına böyle bir planım var. Zannediyorum hiç yapılmamış güzel projelere imza atacağız.

 

Bir röportajınızda Türkiye'de sanat adına hiç bir şey yeterli değil demişsiniz...!!!

Türkiye’de maalesef sanat  ve kültür adına girişimler çok yetersiz. Neden derseniz bu ülkede de devletin bütçesi açıklandığında sanat ve kültüre ayrılan bütçenin binde bir buçuk  olduğunu hesaplarsanız gerçekten çok ilgi gösterilmiyor diye düşünüyorum.

Gerekli sanat kurumlarına ait binaların yenilenmesinden tutun çok kolay futbol sahaları trilyonlara milyon dolarlara yapılırken  basit kültür merkezleri yapılamaz durumda…

Maalesef  halkın çok büyük ilgisi olmasına rağmen çok büyük bir yatırım yok. Bunu başka bir ülkede Asya yakasından Çin’e kadar olan bölgede senfoni orkestrası ve operası olan tek ülkeyiz. Ben her zaman şunu söylerim, Çok sesli müzik dinleyen toplumlar, çok sesli ve daha önemlisi  demokratik yaşayıp yine aynı şekilde düşünebilirler. İnsana saygı halinde olabilirler. Bu yüzden sanata daha çok ilgi ve yatırım yapılması gerekiyor.

Ben kendi bireysel amacım ve gücümle bir şeyler yapmaya çalışıyorum ama bu asla yetmez. Devletin daha büyük destek vermesi lazım.

 

 

TÜSAK ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Tüsak yasa tasarısı aslında düşünüldüğünde gelişmiş  bir Avrupa ülkesinde  çok normal bir yasa olarak algılanabilir. Aslında yıllardan beri süren bizim opera ve sanat sisteminde süren bir problem var.Yani sanatçı memur olamaz. Baş rol söyleyen ve sahneye çıkmayan herkes ayn ıparayı alamaz. Bunu zaten uzun yıllardan beri konuştuğumuz konular ama Tüsak’ın son biçimlenmiş hali maalesef çok iyi niyetli gelmiyor bana.  Bizim ülkemizde olduğu için çok doğru gelmiyor yani bizim ülkemiz  maalesef üçüncü dünya ülkesi görülüyor dünyada, sanat tarafından baktığımızda ve bu durumda olan ülkelerin, sanata bu ülkelerin hükümetleri kesinlikle çok büyük yatırım yapmak ve destek vermek zorundalar. Çünkü bu ülkelerin medeni görüntüsünü sergiliyor bütün dünyaya. Bu yüzden küçük dengelemeler ve küçük değişimlerle yeni piyasa yapılabilir ama bu çok sert yani bir tane sanat kurulu kurmak,o sanat kurulunun kimlerle kuruyorsunuz. Kişisel tavırlar ve problemler yaşayan insanlar var kurumda. Çünkü bunlar çocukluktan bu yana birlikte yetişmiş, herkes iyi anlaşmak zorunda değil ama bu sizin herhangi konudan dolayı ters düştüğünüz biri sizin amirin sıfatı ile geliyor karşınıza. Burada asla dengeler sağlanamayacaktır ama devlet desteği her zaman olmak zorundadır. Küçük dokunuşlarla yeni bir yasa yapılmalıdır ama bu Tüsak asla değildir.

 

Ülkemizde oldukça karikatürize bir opera algısı var. “Bağıran, adamlar kadınlar” fikrini değiştirmek sence mümkün mü? 

Evet yıllardan beri böyle bir algı var insanlarda… Yani Opera sanatçılarına bas bas bağıran ve işte bir tane opera figürü vardır, oda ”Kaynanalar”dizisin de kocasına “niiiiiiiiiiiiiiiii”diye bağıran bir Tijen karakteri.

İşte insanlar ben çok iyi hatırlıyorum, televizyonda herhangi bir yerde opera veya senfonik bir şey dinlediğinde zaplar başka bir kanala geçerdi. Şimdi bu insanlara bunu tanıtmak lazım ilk önce. Bizim ülkemizde çocuklara bile “tanımadığın kişiye yaklaşma bir şey alma” diye bir ön yargı vardır. Yani ilk önce tanımak istiyor bizim insanımız. Sizin bir malınız vardır bunu satmak istiyorsanız,en iyi şeye sahip olsanız bile tanıtmadan başaramazsınız. Bu noktadan yola çıkarak,benim stratejim buydu zaten. ilk önce bu sanatı tanıtabilmek gerekir. Nereden tanıtırsınız? Kadın programlarından magazin programlarından çünkü kadın olgusu çok önemli bizim ülkemizde. Evde yemek yaparken çocuğunu giydirip okula gönderirken, televizyondan yakaladığı bir insanı o çoğu zaman ben oldum bir süre. Ne olursa olsun, eğer doğru ve samimi bir şey söylüyorsa, akşam eşi ve çocuğu eve geldiğinde yemek masasında  “ben bugün bir opera sanatçısı dinledim, Hakan Aysev, çok tatlı adam birde bir opera söyledi çok güzelmiş”diyebiliyor.

Tanıtmak lazım, benim başıma gelen çok güzel hikayeler var. Geçenlerde benzin alırken benzincide çalışan bir gencimiz “Abi sen İbo’dan daha iyi söylüyorsun” dedi. Yada yine alakasız bir mahalleden geçerken kırmızı ışık da durdum. Top oynamaktan gelen 3 tane çocuk burunlarını çekerek,”O solemiyo” abi dediler. İşte bu insanlara ulaşmak lazım. Olay o. Yoksa insanların bu karikatürize etme durumu tamamı ile dışında kalmalarından dolayı. Yaptığınız sanatı her tarafa götürmek zorundasınız.

 

Peki amatör yıllarınızda bu güne opera adına gelişmeleri nasıl  özetlersiniz ?

Evet ben çok genç yaşlarda başladım profesyonel  sanat hayatıma. 21 yaşlarda dünyanın en büyük operalarından  Viyana devlet operasında solist sanatçı olarak başladım. O dönemlerde Türkiye’ye bakacak olursak çok büyük bir gelişmeler var. Bir kere inanılmaz iyi genç sanatçılar yetiştiriyoruz ve bunlar çıkıp Avrupa’da çok ciddi kariyerler yapmaya başladılar. Dünyanın en iyi operalarında şarkı söylüyorlar.Türkiye’de opera binaları açıldı ve bu opera temsillerine çok büyük ilgi var. Özellikle zannediyorum benim başlattığım bu tanıtım durumundan sonra devlet operası tanıtımlara çok fazla önem veriyor sponsorlar eşliğinde. Şehrin bazı yerlerinde büyük panolarda opera afişleri görebiliyoruz bence çok büyük bir gelişme var….

 

 

 

Sanatın özelleştirilmesi ile neler düşünüyorsunuz?

 

Sanatın özelleştirilmesi çok önemli bir konu, bilinçlendirmek lazım ve devlet tarafından özel firmalara destek  verilmesi lazım. Yani, sponsorluk yapıldığında vergilendirilmeleri konusunda çok büyük kolaylıklar sağlanması lazım ki dünyanın dört bir yanında böyledir. Ama maalesef bizim ülkemizde özellikle son zamanlardaki sponsor yasağı artık şirketler yaptıkları sponsorlukları vergilendiremiyorlar ve bu yüzden destek oldukça düşmüş durumda. Dolayısı ile özelleştirme de bu yüzden ortadan kalktı. Devlet desteği altında şirketlere bu yetkiyi vermeliler ve her büyük şirketin mesela  Eczacıbaşı, çok güzel destekliyor, İstanbul  Kültür Festivali'ni. Böyle çok büyük şirketlere destek vermeliler ki, Devlet beraberinde özelleştirilmiş sanat kurumları olsun.

Devlet, sanattan elini hiçbir zaman çekmemeli diye düşünüyorum…

 

Dinleyici olarak merak ediyoruz. Operacılar gerçekten yumurta içiyor mu?

 

 

“Hakan Aysev’den çok büyük bir kahkaha ile verilen bir cevap“Bu çok büyük şehir efsanesi…Operacılar yumurta içmez,hatta ben sevgili Şafak Sezer’le, “kolpaçino” filminde Hakan Aysev’i oynadım. Orada da bu konu ile dalga geçmiştik. Bir mafya babası Hakan Aysev dinleyeceğim diye Opera sahnesini kapatıyor ve orada da bana soruyorlar “sese mi iyi geliyor “diye bende “hayır saçlarım döküyor da ona  iyi geliyor” diyorum. Bir opera sanatçısının her şeyden önce düzgün bir hayatı olması, iyiu yuması ve bol sıvı tüketmesi lazım. Bunun dışında çok sıcak ve çok soğuğa dikkat etmesi lazım,onun dışında çok fazla bir şey yapılmasına gerek yok. Düzgün bir hayat ve uyku….

 

Neden operalarda en çok işi tenorlar yapıyor ve aranan renk tenorlar ?

 

Evet çünkü operalarda besteciler en etkili ve en tiz ses oldukları için. Genel de jön rolleri tenorlara yazmıştır.Tenor her zaman için opera da aşıktır kahramandır, dolayısı ile en sevilendir ve en güzel aryalar tenorlara yazılmıştır.Biliyorsunuz ülkemizde de hep tiz sesli  şarkıcılar  sanatçılar çok tutulup sevilmiştir. Operada da bu böyle benzetmek gibi olmasın ki böyle o yüzden hep tanınmış opera sanatçıları da hep tenordur. Luciana pavarotti benim 3 sene çalıştığım hocamdı.  Jose Carreras, Plácido Domingo tabiî ki çok önem ki opera sanatçıları var. Bunlar hep aralarından sıyrılmıştır. Nedeni ise tenor her zaman esas çocuk ve esas adamdır .

 

Rafet El Roman'la bir albüm hazırlığı içindesiniz biriniz pop biriniz opera sanatçısı, nasıl bir sentez ortaya çıkacak merak ettim...!

 

Evet  Rafet El Roman’la albüm yapacağımızla ilgili öyle bir haber çıktı. Ama o haber biraz farklı çıktı zannediyorum. Haberin doğrusu şu ki; sevgili Serkan Çağrı, yapımcılığını yapacak. Bir Neo klasik albüm planlıyoruz. Burada yeni besteler olacak, sevgili Rafet El Roman’la da onun “Sorma Neden” şarkısının İtalyanca’sını düet yapmayı planlıyoruz. Çok güzel bir şarkı ve İtalyanca çok farklı bir boyuta taşıdık şarkıyı.

Bunu konserlerde Rafet’le birkaç defa yaptık ve oldukça güzel tınlıyor. Zannediyorum herkes çok beğenecek. Tabi enteresan 2-3 sürpriz daha olacak albümde, Albümü sonbahar gibi bitirmeyi planlıyoruz…

YORUM YAZ
Diğer Haberler

Mizah yaşamdaki çelişkilerden doğar

Müzik yapmak nefes almak kadar önemli

Hakan Aysev: Benim tek kahramanım Annem

Şeker Ağa konuk

Kendi romanlarımın kapaklarını kendim tasarlayıp yağlıboya tabloya işliyorum

Huzurlarınızda Yücel Erten!

Arşiv