Resim yapmak, kuş gibi özgür olmaktır

  • 0
  • 2.702
Yazı Boyutu:

Pınar Safa Ekonomi Üniversitesi RadyoTelevizyon Bölümü’nde öğrenci, gazeteciliğe ise meraklı…
Yollarımız kesişti ve Pınar BİZİM İZMİR için kendine gore ufak tefek te olsa birşeyler yapma isteğini dile getirdiğinde gözlerindeki ışıltı karşısında söyleyecek söz bulamadım.

Bu, Ropörtaj Pınar’ın ikinci çalışması. Bu ikinci çalışmayı birlikte gerçekleştirdik ama ben sadece fotoğrafları çektim. Gerisi onun eseri…

Fransa’da katılacakları bir festival çalışması öncesi Türkiye’nin sanat elçisi Beğen’in atölyesine yaptığımız ziyarette Pınar resme olan merakını keşfetti, Beğen’den küçücük kurslar aldı, fırça nasıl tutulur öğrendi, hatta yarılanmış bir tablo üzerinde kendini de denedi…

Sonra da yaptığı araştırmalar sonucunda hazırladığı  soruların cevaplarını aldı…
Mehmet KURT


Resim yapmaya nasıl karar verdiniz? Ya da Fırçayla hangi yaşlarınızda nasıl tanıştınız?

Sanatçı olarak doğan bir kişi, resim yapmaya karar vermez, onunla birlikte doğar.

Tuval,fırça ve boya üçlüsünü nasıl tanımlarsınız?
Fırçam bedenim, boyalarım ışığım, tuvalim kendimi gösterdiğim sahnemdir.

Resim çizerken canlı model olması sizin için önemli midir?
Canlı olan birşey size ilham verir, onun sizi en çok etkilediği anını, algınıza geçen duygusunu ancak böyle betimleyebilir, desen ortaya çıktığında ise, hissettiklerinizi ancak böylelikle, gururla gözler önüne serebilirsiniz.

Çalışmalarınızı hangi teknikleri kullanarak yapmayı tercih ediyorsunuz? Size özel bir tekniğiniz var mı?
Teknik değil, araç vardır benim için. Kalem, kömür, suluboya, akrilik, yağlı boya farketmez. Her biri amacıma, uygun oldukları ortam ve zamana göre hizmet ederler.

Çoketkilendiğiniz ressam oldu mu? Nasıl?
Küçük yaşlarda çizmeye başladığım için, zaman geldi çizgiler aldı başını gitti. Her alındığımda, her sevindiğimde, daha yazı yazamadığım için, çizerek belli ettiğimden duygularımı, onlar zaptolmaz, zaman zaman agresif, zaman zaman komik, belki de kırıcı oldular. Büyüdükçe olgunlaştım, öğrenmeye başladım; ki hala öğrenemediğim şeyler vardır mutlaka,en iyisi ustaları araştırmaya, hayatlarını öğrenmeye karar verdim.

Duygularımı dizginleyebilmek için de; LenardoDa Vinci, Rembrandt, Van Gogh, Monet, Renoir, Klimt, Picasso ve daha birçok sanatçının geçirdikleri evreleri sık sık örnek alarak, onların hayatlarını,yaşadıklarını tekrar tekrar okuyarak, kendi sanatıma olan saygım, kendime olan güvenim arttı.

Yurtiçi ve yurtdışındaki sergilerde eserlerinizde var. Sizin için sergilenmesi en önemli olan bir ülke var mı?
Olmaz mı hiç. Elbette ki benim güzel ülkem Türkiye.

2010 yılında Uluslararası Yarışmada Bronz madalya, 2011 yılında Gümüş madalya, 2011 yılında Öncü Yetenek" olarak Bronz madalya aldınız, nasıl bir atmosfer içerisindeydiniz ve neler hissettiniz?
Eserlerimi yarışmaya sunarken, bu sonuçlardan emindim. Onlar “ biz hazırız “ demişlerdi giderlerken. 

2011'den beri düzenli olarak her yıl, Türkiye adına, Fransa'nın Carpentras şehrinde düzenlenen sokak festivaline katılıyorsunuz. Festivalden, Oradaki çalışmalarınızdan ve oranın insanının sanata bakışını anlatırmısınız?
Sade, mütevazı, son derece bilgili, paylaşmayı seven, size en az sizin kadar değer veren, eserlerinizi baş tacıeden bir toplulukla çalışmak çok keyifli, tekrar tekrar davet almak ise onur verici. Verilen konuyu en özgün bir biçimde, hiçbir sanatçı ya da ekolün etkisinde kalmadan, hiçbir eseri kopyalamadan, 200 X 150 cm ebatlarında kuruluşun verdiği kocaman tuvallere işlemek bambaşka bir duygu. Onların size olan güveni, sizin size olanından daha fazla. Gelecek çalışmalara itici güçoluyor. Fransa’da yaptığım işler, hep birbirini doğuruyor, hele atölye grubumunda, bu yıl benimle birlikte aynı organizasyona katılmaya hak kazanmaları bana en büyük gururu, özgüveni verdi. Resimler asıldıktan sonra, gittiğimizde o görsel şölenin bizleri ve dünyanın dört bir tarafından gelen sanatseverleri nasıl etkilediğini görmek yeteri kadar heyecan verici.
 
Avrupa Birliği Sanatçısı olmak? Nasıl birduygu?
Hak etmişim ne mutlu. En azından onlar farketti beni.

Mevlana teması ve Semazen yorumlarıyla temsil ettiniz, bu temayla ödüller de kazandınız. Bu tema sizin için ne anlam ifade ediyor?

Ben çocukluğumda, masaldan çok Mevlâna’nın Mesnevi’siyle büyüdüm. Zaman içinde de onun gibi oldum. Yani; Hamdım, Piştim,Yandım. O ateş hala daha da güçlenerek yanmaya devam ediyor, beni dünyalara taşıyor.

 Resimlerinizdekuşlara da yer var.  Sizin için özel biranlamı var mı?
Özgürlük, yükseklerde olmak, dünyaya uçmak,uçurmak.

 

Resim haricinde yaşamınızda neler var? Günlük hayatınızda neler yapıyorsunuz?

BİZİMİZMİR’de köşem var. Sanatla ilgili makaleler yazıyorum, seyahatlerim çok sık, tercümelerim var, kişisel yazılarım var. Kuşlarımı besleyip, onlardan ilham alıyorum. Okumayı, düşünmeyi seviyorum. Herşeye yetişebilmek için oldukça erken kalkıp günü yakalamaya çalışıyorum. Atölye ve öğrencilerim, sürekli bir faaliyet içinde olduğumuzdan son zamanlarda en çok vakit ayırmam gerekenler arasında ilk sırayı aldılar.

Kariyerinizdedönüm noktanız elbette olmuştur. Hangi olay sizin serüveninizde bir etkiyarattı?

Birincisi ; Paris Akademi’den mezun olduğumgün kutlamalar esnasında, başarılarım üzerine, Japonya’dan Tokyo’daki modern sanat galerisinden aldığım teklif oldu. İkincisi ise; yıllar önce yerinde gerçeğini görmek, izlemek, daha iyi anlamak için gittiğim Konya’da Mevlâna törenlerinde, elimde defter kalemi gören Ahmet Özhan’ın “Pist kenarına oturup iyice yakından, huşu içinde izleyin, farkı göreceksiniz” deyip beni Semazanlerin döndüğü parkenin kenarına yere yerleştirip, eteklerinden savrularn sesi dinlemem, rüzgarlarının mistik kokusunu benliğime doldurmam oldu. Bir baktım o karanlıkta çizdiklerim beni aşmış, bir yerlere yükseliyor gidiyor. Zaten, estetik ve duygu dolu olan her olgu, her birey beni etkiler, ne zaman, nerede, ne olacağı belli olmaz, boşluğa baktığımda gördüğüm herşey, yeni bir dönüm noktasıdır benim için. Boş tuvalde ya da beyaz kağıt üzerinde gördüğüm bitmiş tablolarım, desenlerim gibi.

Resim yapmak istemediğiniz zamanlar oldu mu? Şu fırçayı hiç elime alasım yok dediniz mi?

O zaman da kalem var ele alınacak,çizilecek, anlatacak, yazacak, paylaşacak o kadar çok şeyim var ki daha, umarım böyle bir zaman hiç olmayacak. Bu bir yaşam tarzıdır. Hayatınızı, görüntünüzü, alışkanlıklarınızı değiştirir, sizi yoğurur, törpüler, yeniden yaratır.

Son olarak Bize Kısaca Figen Beğen’i anlatırmısınız?
Elbette…

Figen Beğen, eli kalem tutmaya başladığından beri çizmeye, duygularını, kızgınlıklarını, sevinçlerini, ailesine iletmek istediği mesajlarını, karikatürize eder gibi hep çizerek gerçekleştirmiştir.
Doğuştan sanatçı demek belki de budur. ama bunun yanında bir de gerçek var ki; okul yıllarında resim yapmaktan hiç hoşlanmayan, müfredat gereği verilen, zorlayıcı, belki de resimle ifadesi çok zor hatta imkansız olan konuları yapmayı reddedip, sağdan soldan yardım alan bir çocuktu.

 Zira; resim yapmak bana göre kuş gibi özgür olmaktı. Kısıtlama, sipariş iş hiçbir zaman bana göre değildi. Bu yüzdençeşitli ustaların atölyelerinden mezun olduktan sonar yeterlilik kursları içinParis Devlet Güzel Sanatlar Akademisi kurslarını tamamladım. Ancak orada kendimi bulabildim. Dönüşte de atölyemi açıp, öğrendiğim, tüm teknikleri bu işe gönül veren sanatsever kişilere aktarmaya başladım. Bize ilham kaynağı olan her objeyi, her modeli yorumlar, tuval ya da kağıda, ona uygun olan teknikle işleriz. Ödün vermeden, herkes kendi kişiliğini ekleyerek yapar resmini. Uygun gören, takdir eden her davette de sergiler eserlerini gururla.

YORUM YAZ
Diğer Haberler

Mizah yaşamdaki çelişkilerden doğar

Müzik yapmak nefes almak kadar önemli

Hakan Aysev: Benim tek kahramanım Annem

Şeker Ağa konuk

Kendi romanlarımın kapaklarını kendim tasarlayıp yağlıboya tabloya işliyorum

Huzurlarınızda Yücel Erten!

Arşiv