’Zıpkın gibi, fiŞŞek gibi bir Röportaj

  • 0
  • 2.641
Yazı Boyutu:

‘’Zıpkın gibi, fiŞŞek gibi ’’ bu sözleri bilmeyenimiz  var mı acaba..

Yaptığı haberlerle her zaman manşetlerde kalmayı, yakalandığı gırtlak kanserinin  karşısında fişek gibi durmayı başaran gazeteci-yazar Savaş Ay...

Meslek aşkını, ailesinin evlatlarının önünde tutmuş, hiç durmadan yorulmadan çalışmış.. 

Hayatını kadınlarla renklendirmiş, tank seslerini Vivaldi’ye çevirmiş romantik  adam.. 

Burcu Şakar'ın bir döneme imzasını atmış olan Savaş Ay ile gerçekleştirdiği keyifli bir röportaj... 

BURCU ŞAKAR: Manevi gücünüz ve görevdaşlığınızla, birçok muhabirin örnek aldığı birisiniz.
SAVAŞ AY:
Yıllarca maraton gibi koştum. Geçtiğim her kilometre de, şimdi bunun enerjisi tükenir dedikleri her anda, duygularımı ikiye katladım daha çok koştum.  Mesleğime olan sevgim, aşkım şuan da zirve yapmış durumda. Dünya yaşamındaki hiçbir şeyi,  mesleki sevgi ve aşkımın önünde tutmadım.  Annem, babam ve hatta çocuklarım dahil hiç bir şeyi…


BŞ:  Gırtlak kanserisiniz. Ağır bir hastalık geçiriyorsunuz ve ameliyata alındığınız gün Mavi Marmara’ya operasyon gerçekleşiyor. O gün aklınızdan geçen ne oldu?
SA: 
Muhabirlik, habercilik basketbolda atılan sayıları takip etmeye benzer. Karşılaştığımız her haber bir atışlık sayı gibidir. Üzülecek zaman yoktur. Önümüzdeki sayılara bakmak gerekir. Deneyim çapı büyüdükçe, nüfus alanı arttıkça güçte artar. İş beklentisi de büyür. Bazı arkadaşları, bazı işler kesmez. Rahle-i Tedrisi’nden geçmiş ustalar, büyük iş -küçük iş ayrımı yapmamıştır. İşi büyütmek ve küçültmek vardır. En yalın işin içinde bile bir heyecan bulabilirsin. O zaman adrenalin açlığını bastırırsın.

 BŞ: Çalışmak için yaşamışsınız peki ya özel hayat?
SA:
Elbette özel hayatıma zamanım oldu. Televizyon programı yaptığım zamanlarda iki tarafta da bulundum. Programı yapanda kameranın karşısında ben olduğum için istediğim zaman istediğimi yapacak zamanı da yarattım. Savaş bölgesine gitsen de deniz, güneş, ağaç,  kayalıklar var. Anları eğlenceye ve dinlenceye dönüştürmek insanın kendi elinde. Beş yıldızlı süper lüks bir otelde olman şart değil. Midye toplayıp teneke de midye pişirip kendini serin sulara bırakabilirsin. En zor koşullarda bile insanın gönlü birine kayabilir, o heyecanı yaşabilir. O an tank sesleri , top sesleri insana Vivaldi gibi gelir. Trafikte giderken kavga edebildiğin gibi bir gazetecinin de özel hayatı, iş hayatına girer.   


Gazeteci mahalle karısı gibi konuşmaz
 BŞ:  x, y’ye Twitterda şunu dedi, c ‘de b’ye bunu dedi.. twitter –facebook haberciliğini onaylıyor musunuz?
SA: Twitter’ı hayatımda hiç görmedim. Nasıldır? Bilmiyorum, bilmeye de niyetim yok. Gazeteci mahalle dedikoducusu gibi konuşmaz. Haberini sanal değil gerçeklere dayanarak  gerçeklerden yapar. Her seçim bir vazgeçiştir. Sanal alemden hazır iş peşinde koşanlar sabun köpüğü gibi söner giderler. Niye bir Uğur Dündar, Mehmet Ali Birand var. Bu adamlar, sabah muhabirlerinden önce haber merkezine gelir gecenin bilmem kaçlarına kadar kalırlar. Maddi, manevi doruklara ulaşmışlar. Aynı inanç, çalışkanlık, cengaverlikle görevlerini icra ediyorlar. Çünkü iş aşkları var. Bu insanların derdi para pul değil. İş aşkı...

Kadınlara düşkünüm, kadınlar hayatı renklendirir

BŞ:  Hep iş aşkı, özel hayat bile işin içinde. Karşı cinse olan aşkınız nerede?
SA: Her zaman hayatımda biri vardır. Yalnızlığı sevmeyen, sevmeyi seven biriyim.  Moduma göre romantiğim. Kadınlara çok düşkünüm. Kadınlar hayatı renklendirir. Kriterim yoktur. Her kadın, benin diyen her şeyi bilen bile bir adama çok şey katar. Doğa onlara yetenekler sunmuş. Meziyetler sunmuş.  Ancak çok ısrarcı olmamak lazım. Bir kadının peşinden de koşamam.


BŞ: Uzun aşklar yaşadınız mı?
SA:
Öyle dönemler oldu. Bitmeyen aşk yoktur. O dönemlerde bir şekilde bitti. 10 yıl süren aşka inanmam. Mesleki aşk başka (yine lafı mesleki aşkına getirdi diyorum içimden. Ama yapacak bir şey yok. Savaş Ay olmak kolay değil.)


BŞ: İş hayatı, aşk hayatı, çocuklarınızla diyaloğunuz nasıl? 
SA: Sanem 14 yaşında, Ulaş 33 yaşında. Çocuklarımla arkadaşımdır. Çok fazla müdahale etmem. Yasa dışı, sağlıklarını etkileyen şeylerden korur kollarım. Güzel yetiştirdim. Onlar kontrollerini bilirler. Bazı anne-babaların aman kızım yapma dediği şeye ben teşvik ederim.

İlk kez geneleve İzmir’de gittim, ilk tokatımı İzmir’de yedim..


BŞ: İzmir özel bir şehirdir, sizde de mutlaka bıraktığı izler vardır.
SA: İzmir’in herkeste ayrı bir yeri vardır. Sabah’ın Ege ilavesi sayesinde İzmir’i daha sık ziyaret edeceğim kesin.
İzmir’in bende de izleri var.  62 ihtilali zamanlarında annem ve babam, Fuar Ekici Över Gazinosu’nda sahne alıyordu. Bende onlarla birlikte İzmir’e gelirdim. Hayatımda ilk kez geneleve İzmir’de gittim. 16 yaşındayken şöförümüz, beni  geneleve götürdü. Bu bir erkek için ve elbette ki benim çok önemli bir durum. Hayatımda ilk tokatımı yine İzmir’de babamdan yedim. Kaldığımız otelin altında bir kahve vardı. Otelin kahvaltı salonu olmadığı için kahvaltılar orada yapılırdı. Çalışanlar beni görünce hemen bir bardak limonata verirlerdi. Bir gün tek başıma kahveye indim. Bir baktım kocaman bir bardak limonata orada duruyor. Limonatamı hazırlamışlar diye hemen bardağı elime aldım. Daha ilk yudumumu almadan olanlar oldu. Askıcının elinden askılar düştü. Bir bağırış, bir kargaşa... Apar topar beni alıp babamların yanına götürdüler. Babam, benim iyi olduğumu gördükten sonra şöyle güzel bir tokat attı.  Meğer benim limonata diye içmeye çalıştığım şey kezzapmış. Kolarıma, ellerime sıçrayan kezzap sereciklerinin bıraktığı kaşıntılar ile tehlikeden kurtulduk. İlk kez genel eve İzmir’de gittim, ilk tokatımı da İzmir’de yedim. İzmir’de çok sevdiğim dostlarım var.. İzmir benim için bu nedenden dolayı önemli bir şehir.  

YORUM YAZ
Diğer Haberler

Mizah yaşamdaki çelişkilerden doğar

Müzik yapmak nefes almak kadar önemli

Hakan Aysev: Benim tek kahramanım Annem

Şeker Ağa konuk

Kendi romanlarımın kapaklarını kendim tasarlayıp yağlıboya tabloya işliyorum

Huzurlarınızda Yücel Erten!

Arşiv