Bir Şehir Hikâyesi…

  • 0
  • 334
Yazı Boyutu:

Kahramanı olsa da; delili, belgesi yoktur.

Tarih, kurum önemli değildir.

Hikâyedir ama düşündürücüdür.

          *

Orta yaşlı işsiz adam, kendine ekmek kapısı aramaktadır.

Siyasetle ilgilenen akrabası, şehri yöneten bir meclis üyesinin yardımcı olabileceğini söyler.

Bu etkili siyasetçinin, isteğinin karşılanması halinde şehrin göbeğinde bir tezgâh açtırabileceğini anlatır.

Tezgâh dediğin; kumbara gibi.

Yeri güzel, hâsılatı yüksek.

          *

Çaresiz adam, siyasetçiye ulaşır.

Yardım ister, karşılığını sorar, cevabını alır:

“ Kaç paran var ?”

Cebinde olmadığını, bulabileceğini anlatır.

Hareketliliğiyle tanınan meclisi üyesi, “ Sana bir yer göstereceğim” der.

          *

Orta yaşlı adamı alır, çarşıya götürür.

Çarşı dediğin, dakikada en az yüz kişinin geçtiği işlek caddedir.

Köşedeki bankanın önünü işaret eder:

“İşte burası…”

“ Ne yapacağım?”

“ Diğerlerine benzer özel araba alacaksın. Unlu yiyecek satacaksın”

“ Ya zabıta gelirse?”

“ Merak etme. İznin bendedir. Ancak…”

“ Ancak ne?”

“ Bir de yerin kirası var. Ayda XXX para ödeyeceksin”

             *

Çaresizlikte her yol güzeldir.

“ Size ne vereceğim?”

“ 35 bin TL”

“ Bir metrekare yer için çok değil mi?”

“ Fiyat bu, kabul mü, değil mi?”

“ Tamam, tamam… İki gün süre verin”

           *

İşsiz orta yaşlı adam bir yandan borç arar, bir yandan yeri soruşturur.

“ Girme, karışma” diyen de vardır.

“ Kaçırma” diye akıl veren de…

Resmi izin, para alındı belgesi olmasa da, topladığı binlerce TL’yi verir.

Dekoratif arabayı yaptırır.

En işlek caddeye koydurur.

          *

İlk gün Allah bereket versin. İlk hafta kazanç güzel. İlk ay cep dolar, yüzü güler.

Çaresizliği kaybolmuş, ufku açılmıştır.

“ Acaba bir tane daha mı istesem?”

Ödediği parayı birkaç amorti edeceğini düşünür.

          *

Dört ay sonra bir gün…

Zabıtalar çarşıya toplu baskın yapar.

Kaçmaya çalışır ama nereye gitsin ki?

Güvendiği meclis üyesi, ödediği kira vardır.

Memurun biri tezgâhına dokunduğunda, ürkek ama lokmasını savunur halde; “ Ne yapıyorsun?” çıkışını yapar.

Sesi yükseldiği için iki memur daha gelir.

“İşporta yasak, sen nereden geldin?”

           *

Ekmek teknesi, açık kamyonete yüklenir, götürülür. Bir kez daha çaresizdir.

Sermaye tezgahla gitmiş, umut bitmiştir.

Meclis üyesini arar, olayı anlatır.

Karşıdaki ses: “ Kimsiniz, ne arabası, ne zabıtası?”

            *

Anlar ki, kötü oyuna kurban gitmiştir.

Tanığı, kanıtı yoktur ki, mahkemeye gitsin.

Şikâyetini birilerine anlatsın.

Bugün kızgın, acıyan yüreğiyle teselli arıyor:

“Hatıra olsun bari arabam versinler…”

            *

Hikâye böyle.

Tek gerçek var.

Gerçeğin, hikâyede kalması!

YORUM YAZ
Arşiv