Bir Kenti Sevme Dersleri / 3

  • 0
  • 1.395
Yazı Boyutu:




Kente karşı işlenen suçlar ve biz
 
            Bilmem izleme fırsatı bulabiliyor musunuz, Karşıyaka Belediyesi’nin küresel salgın nedeniyle kısıtlanan etkinliklerini sürdürme çabalarından biri de, “Karşıyaka ve Yaşam Söyleşileri”dir. Hazırlayıp yönlendiriciliğini yaptığım ve belediyenin sosyal medya hesaplarından canlı olarak sürdürülen söyleşi programları, bugüne dek hayatın her alanından kırka yanık konuk ağırladı. Okumakta olduğunuz yazının başlığı, 29 Ocak’ta yayınlanan söyleşinin konusuydu. Savcı ve yargıç olarak çalıştıktan sonra, bugün avukat olarak hukuku bir yaşam biçimine çeviren, halen Büyükşehir ve Karşıyaka Belediye Meclis Üyesi olan Avukat Murat Aydın dostum, bu özelliklerine eklenen İmar Komisyonu Üyeliğiyle, tam da söyleşimizin aradığı konuktu. Bu söyleşinin tamamını,  geçmiş söyleşiler gibi, belediyenin resmi sayfasında ve youtube kanalında izleyebilirsiniz. Bu yazı, o söyleşinin ana başlıklarından hareketle yazılmaktadır.

            “Kente karşı işlenen suçlar” henüz yeni bir kavram ve kıyasıya tartışılmakta. Bizde ilk kullananın Murat Karayalçın olduğu söylenir ve Prof. İlhan Tekeli başta olmak üzere, kent planlamadan hukuka, disiplinler arası bir platformda pek çok uzman tarafından tartışılmaktadır. Bugün biz bu konuyu, İstanbul Kanal’dan imar planlarına, Kentsel Dönüşüm’den kent-kentli hak ve sorumluluklarına, Fuar’dan kültürel varlıklara, pek çok olay, kurum ve kişi özelinde tartışıyoruz. Tartışmalıyız.

            Kırsalın kendine özgü yapılanmasından, “kent” (site) örgütlenmesine geçiş, aynı zamanda insanlık tarihinin “bir arada yaşama kültürü” sayfalarının en önemli konusudur. Derler ki, demokrasiden insan haklarına, bilimden sanata, teknolojiden sanayiye pek çok kavram “kent” kavramıyla ortaya çıkmış, ivme kazanmış, bir arada yaşamanın koşulları “hak ve sorumluluklar” adına tanımlanarak bugünlere ulaşılmıştır. Bugün “kentlerin kalitesi”, geçim kolaylığından trafiğe, yapılaşmadan kültürel-sanatsal niteliklere, göç olgusundan yerel yönetim başarısına birçok açıdan değerlendirilmekte, “yaşanabilir kentler” sıralaması yapılmakta, dahası ülkelerin gelişmişlik kalibresinde temel ölçüt olarak kabul edilmektedir.

            Yukarıdaki anımsatmalar, aynı zamanda, bir kentten beklenenlerin de genel listesini oluşturmaktadır. Bu genelleme içinde “kent suçları” ya da “kente karşı işlenen suçlar”, ne anlama gelmektedir, düşünmemiz gerekiyor. Av. Murat Aydın’la yaptığımız söyleşi, konunun aşamalarını ya da hak-sorumluluk-yetki-yaptırım bağlamındaki muhataplarını ve neyi nasıl tartışmamız gerektiğini de ortaya koydu:

            -Kent ile kentli arasındaki ilişki, “kentlilik bilinci”, karşılıklı hak ve sorumluluklar,

            -Devletin kente, o kentin taşıdığı değerlere ve anlamlara bakışı. Devlet yapısını (belirli zamanlar içinde) yönetmekle yükümlü olanların, demokrasiye ve kentteki en önemli yansıması olan yerel yönetime dair algısı, saygısı, bu bağlamda yaptıkları ve yapmadıkları,

            -Yerel Yönetimler ile kent ilişkisi, yapılanlar, yapılmayanlar, yapılması gerekenler,

            -Başta konumuzla ilgili ve “mesleki” olanları dikkate alarak, Demokratik Kitle Örgütleri ya da (Bir türlü sevemediğim ve başka bir yazıda değineceğim tanımlamayla) Sivil Toplum Kuruluşları ile kent ilişkisi…


            Bu başlıklar, nasıl bir fotoğraf ortaya koyuyor? Bu fotoğraf, istendiği kadar “photoshop”lansın, hamasiyet sosuyla pazarlansın, çiğnene çiğnene çürümüş sakız betimlemelerle-şişinmelerle yuvarlansın, yaşadığımız gerçekleri gizleyemiyor, örtemiyor. Demokrasiye, tarihe, coğrafyaya, insana ve haklarına, çağdaşlığa, düne saygı geleceğe saygı arasında bugün ne yaptığımıza dair bir sorgulama yapmadan, bu fotoğrafı düzeltemez, görece pozlarla durumu kurtaramaz, gelecek kuşakların gözüne onurla bakamayız.

            Birey olarak, kentle ilişkimizi, aidiyetimizi, haklar kadar sorumluluklarımızı, gündelik hayat içinde kente karşı davranışlarımızı, yakındığımız konulardaki payımızı sorgulamadan…

            Devlet aygıtlarında (yasalarında, mevzuatında) kente bakışı, biçilen rolü, yerel-genel arasındaki demokratik bağlantıyı ve gereklerini, çağdaş bir süzgeçten geçirip sorgulamadan…

            Devleti yönetmek üzere seçilenlerin, devletin temel ilkeleri başta olmak üzere, demokrasi algısını, yerelde yaşayanların demokratik tercihlere saygısını, “kente karşı suçlara” bilerek ya da bilmeyerek ortak olduğunu ya da olmamak için nasıl tavır aldığını sorgulamadan…

            Yerel Yönetimlere seçilenlerin, kent adına ve kentlilerin paylaşıp parçası olacağı ortak bir algı yaratıp yaratmadığını sorgulamadan…

            Başta konuyla ilgililer olmak üzere, Demokratik Kitle Örgütlerinin somut, uygulanabilir eleştiri ve önerilerde bulunup bulunmadığını, üyeleri arasında bu suçlara eklenenleri ayıklamayı, verdikleri demokratik mücadelelere kentlileri paydaş kılma adına yaşanan zaafları sorgulamadan…

            Bu fotoğraf, geleceğe nasıl bırakılabilir?
            Bir önceki yazıyı Homeros’la bitirdiğimi unutmadım. O konuya dair söyleyeceklerim elbette bitmedi. Siz bu yazıyı, biraz da ona dair bir gerekçe olarak okuyunuz.

            Çünkü bir kent, dünüyle bugünüyle yarınıyla, bütüncül bir bakışı, disiplinler arası bir yaklaşımı, her türlü gericilikten ve boş vermişlikten azade, neyi neden ve nasıl yaptığımızı bilmekle sevilebilir, sahiplenilir.

            Ha çiğdem kabuğunu yere atmışsın, ha saçma sapan bypass uygulamalarıyla, bir kentin kimliğini ve yerel yönetimlerini yok saymışsın, ha bu iklimden nemalanıp vicdanını büzüp keseni şişirmişsin. Kente karşı işlenen suçların, faili ya da yardım ve yatakçısısın kardeş. Memleketi kendilerine benzetmeye çalışanların, kentteki uzantısısın.

Bunları görmüyor, düşünmüyor, ses vermiyorsan, hangi kentte yaşadığını merak etmiyor, sunduğu nimetlere her an saygısızlık ediyorsan, asıl suç budur. Asla kentli değilsin, hemşerim dememi hak etmiyorsun arkadaş.

Bu kadar basit!

YORUM YAZ
Arşiv