Dünyanın yelkeni ona emanet

Dünya Yelken Federasyonu’nun Yıllık Olağan Toplantısı'nda, 128 ulusal federasyonda 77 ülkenin oyuyla 15 aday içinde başkan yardımcısı seçilen, Türkiye Yelken Federasyonu Başkanı Özlem Akdurak ile yelken sporu olmak üzere birçok şeyi konuştuk.

  • 0
  • 1.403
Dünyanın yelkeni ona emanet
© bizimizmir.net
Yazı Boyutu:

Dünya Yelken Federasyonu’nun Yıllık Olağan Toplantısı'nda, 128 ulusal federasyonda 77 ülkenin oyuyla 15 aday içinde başkan yardımcısı seçilen, Türkiye Yelken Federasyonu Başkanı Özlem Akdurak ile yelken sporu olmak üzere birçok şeyi konuştuk.

Mehmet Kurt: İsterseniz direk konuya girelim ve ilk sorumuzu soralım. Dünya Yelken Federasyonu Başkan Yardımcılığı elbette ki Özlem Akdurak’ın duyacağı gururun yanı sıra Türkiye için de, İzmir içinde inanılmaz gurur kaynağı. Sevgiyle kutluyor ve başarılar diliyoruz. Dünya Yelken Federasyonu Başkan Yardımcısı’nın görevleri nedir? Sizin için, kentimiz ve ülkemiz için katkısı ne olacaktır?

Özlem Akdurak: Dünya Yelken Federasyonu Başkan Yardımcılığında kendi isteğimle üstlenmiş olduğum görev, bu sporda nispeten geri kalmış veya daha tanışmamış ülkeleri desteklemek, en kısa sürede ülkelerinde yelken sporunu yayın bir spor haline getirmelerini sağlamak oldu. Seçime girerken de motivasyonum bu sporun öncü olduğu batı ülkelerinden ziyade gelişmekte çok istekli olan Asya, Orta Doğu ve Afrika ülkelerine destek vermek idi. Şu anda bütün dünya ülkelerinin eğitim ve gelişiminden sorumlu olarak elimden geldiğince iyileştirilmiş bir eğitim sistemini hayat geçirerek bütün ülkelerin erişimine hazır hale getirmeye çalışıyorum.

Türkiye Yelken Federasyonu başkanlık görevine seçildiğim günden bu yana önceliklerimden bir tanesi Dünya Yelken Federasyonunun muhtelif yönetim organlarında mümkün olduğunca çok temsilci ile var olmak üzere çalışmalar yapmak idi. Dünya yelkenciliğinin atacağı adımlarda söz sahibi olmak geleceğimiz açısından çok önemli. Bu amaçla dört yıl önce Dünya Yelken Federasyonunda tüm faaliyetlerin kararının verildiği Yarış ve Organizasyon Belirleme Komitesi’nde görev aldım. Belirttiğiniz üzere Kasım 2020’de de 2020-2024 dönemi Dünya Yelken Federasyonu başkan yardımcılığı görevine seçildim.
Türk yelkenciliğinin Dünya Yelken Federasyonunun her kademesinde etkinliğini arttırılmasına yönelik lobicilik faaliyetlerimizin sonucunda, konularında uzman Türk yelkencileri Dünya Yelken Federasyonunun dokuz önemli komite ve komisyonunda görev almak üzere seçildi. Dünya yelkenciliği ile ilgili sportif ve ekonomik stratejik kararların alındığı komitelerde Türk yelkencilerin görev alması, dünya yelkenciliğinde Türklerin de önemsendiğinin bir göstergesi olduğu gibi, uluslararası lobicilik faaliyetlerinde ülkemizin daha fazla söz sahibi olması açısından son derece önemlidir. Görev alan yelkencilerimizin ülkemizi en iyi seviyede temsil edeceklerine, vizyonları ve çabaları ile dünya yelkenciliğine önemli katkılarda bulunacaklarına inanıyorum.  

MK: Türkiye Yelken Federasyonu olarak yelkenciliğin neresindeyiz? Başkan olarak yapılanları, yapılması gerekenleri, yelkenciliğin geleceğini anlatır mısınız?

ÖA: Federasyonumuzun misyonunu “Ülkemiz çocuklarının sağlıklı gelişimlerini desteklemek, gençliğin sporla iç içe, kötülüklerden uzak, başarılı, mutlu ve disiplinli yetişmelerini sağlamak, sporcu ve denizci bir nesil yaratmak amacı ile yelken sporunu her su kenarı il ve ilçelerimize yaymak, dünya ve Avrupa şampiyonluklarımızı olimpiyat madalyası ile taçlandırmak, denizcilikte ve yelkencilikte üstünlüklerini kanıtlamış ülkeleri nicelik ve nitelikte en kısa sürede geride bırakmak” olarak belirledik.

Önceliklerimizin başında yelken kulüplerimizi mali ve yönetimsel olarak güçlendirmek geliyor. Sporcunun yelkenle ilk buluştuğu, sporu sevdiği ve doğru yetiştiği ilk yer kulüplerimiz. Türkiye’nin her yerinde yelken sporuna gönül vermiş, özveriyle çalışan kulüplerimiz mevcut. Ancak kıyılarımızın kamu yararına kullanımını düzenleyen kıyı mevzuatı yelken kulüplerimizi zora sokuyor. Bu zorlukları ortadan kaldırmak için son dört yıldır ciddi çaba sarf etmekteyiz. Hali hazırda Federasyonumuz ile birlikte Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu sorunun çözümü üzerine ortak bir proje yürütmektedir.
Bunun yanı sıra yelken sporu sadece bir spor dalı değil, denizci bir ülke olma yolunda ilk ana kucağı. Yelken sporunun denizciliği geliştirmenin ilk adımı olarak görülmesini ve bir ülke politikası olarak ele alınmasını sağlamaya çalışıyoruz.

Ayrıca ülkemiz, kıyılarının mükemmelliği dikkate alındığında alternatif turizm kaynakları açısından bir cennet. Sert kış koşullarında Kuzey Avrupa ülkeleri antrenman sahası olarak Güney Avrupa ülkelerine iniyorlar. Konaklama imkanlarımız, iklimimiz, mükemmel rüzgâr koşullarımızla ülkemizi Kuzey Avrupalı sporcular için bir antrenman sahası haline getirmek amacıyla yoğun tanıtım faaliyetleri yürütüyoruz. En büyük arzumuz olimpik bir spor dalı olan yelken sporumuzun dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de olimpik seviyede bir kamp merkezine kavuşmasını sağlamak. Böyle bir merkezde bütün dünyadan yabancı elit sporcuları ağırlayabilir ve antrenmanlarına yüzlerce sporcumuzu dâhil edebiliriz. Bu kapsamda İzmir Valimizin, Urla Kaymakamımızın ve Gençlik Spor İl Müdürümüzün desteği ile 20 yıllığına tahsisini almış olduğumuz arazinin üzerine uluslararası standartlarda olimpik kamp merkezi inşa edilmesini sağlamak yine önceliklerimizin başında gelen unsurlardan. Gerek ülkemizin her yerinden gelecek sporcularımızın eğitimi, gerekse yabancı sporcuların ağırlanmasına ve kendi sporcularımızla antrenman yapmalarına imkân tanıyacak bu tesis Sayın Bakanımızın başlatmış olduğu “Spor Turizmi” hamlesi açısından da son derece önemli bir gelişme olacak.

Tüm bu çalışmalarımızın karşılığını ise sporcularımızın başarıları ile alıyoruz. Türk yelkenciliğinin uluslararası arenada birçok başarısı var. Dünya, Avrupa Şampiyonluklarımız, Dünya üçüncülüğümüz ve genel klasmanda Dünya dördüncülüğümüz var. Başarılarla dolu yelken sporunu bu defa olimpiyat madalyasıyla taçlandırmak istiyoruz. Türk yelken tarihinde ilk defa bir olimpiyat madalyasıyla dönüm noktası oluşturmak ve sporumuzu başka bir boyuta taşımak en büyük amacımız. Yönetim Kurulumuz, teknik kadrolarımız, sporcularımız, kulüplerimiz ve antrenörlerimiz ile birlikte bu amaca kilitlenmiş durumdayız.
MK: Yelken sevdası nasıl başladı? Yanlış hatırlamıyorsam bir de bankacılık geçmişiniz var. Safinaz’ı da unutmayalım?

ÖA: Yelken sporu ile ilk tanışmam eşimle tanıştığım yıllarda oldu. Kayınpederim Metin Akdurak 1964 Tokyo Olimpiyatlarında ülkemizi temsil etmiş olimpik bir sporcu, eşim Rebii Akdurak da aile geleneğini sürdürerek birden fazla sınıfta milli olmuş bir yelkenci. Dolayısı ile aile geleneği olan yelken sevgisini ben de eşimle birlikte tatmış oldum.

İlerleyen yıllarda büyük oğlum Can yelken sporunu ciddi boyutta yapmaya başladığında uluslararası standartlarda amatör bir yelken kulübü kurma hayali ile yola çıktık. Daha fazla genci yelken sporu ile tanıştırmak, uluslararası başarılara imza atmak en büyük hayalimizdi. Yıllar içinde kurduğumuz Solo Yelken Gençlik ve Spor Kulübü ve başkanı olduğum Çeşme Yelken Gençlik ve Spor Kulübü her dalda milli sporcuları bulunan, optimist sınıfından olimpik sınıfa kadar her sınıfta madalya alan, başarıları ile zirve yapmış kulüpler haline geldiler.

2000’li yılların başlarında eşim sıklıkla yat yarışlarına katılıyordu. Büyük oğlum Can da yarışmaya başlayınca bana sürekli karada kalıp onların yolunu gözlemek kalıyordu.

Belirttiğiniz gibi uzun yıllar finans sektörü içerinde yer aldım ve bu çalışma dönemini çok uluslu bir bankanın bölge yöneticisi olarak tamamladım. Finans sektöründeki yoğun çalışma günlerimde de her zaman yarışçılığa adım atmak istiyordum ve bunu çok sevdiğim, hepsi kendi kollarında çok başarılı iş kadını olan yakın arkadaşlarımla gerçekleştirmek istedim. Bir yat yarışı sırasında teker teker hepsini aradım ve yarışı seyretmeye davet ettim. Bizim de bir kadın yelken takımı oluşturabileceğimizi söylediğimde ilk anda bu fikri yadırgasalar da sonrasında çok istekli oldular. Yedi kadın arkadaş bir araya gelerek yelken eğitimi aldık. Sonrasında kendimize ortak bir yelkenli alarak yarışlara girmeye başladık. Çok sevdiğim İzmir’li iş kadınları, Ayşe Koraltan, Deniz Öngören, Jizlen Atay, Sanem Nalbantgil, Ecem Nalbantgil ve Seden Çelem ile kurmuş olduğumuz bu ekip neredeyse 15 yıldan beri keyifle yarışmaya devam ediyor.

Takımımıza isim ararken sevgili annem Özgül İyigün; “Siz kadınlar hepiniz nazlısınızdır, teknenin de adı ‘Saf’i-naz’ olsun” dedi ve biz de çok beğendik. Safinaz yelken takımı on dört yıldır Bodrum’da Bodrum Açık Deniz Yat Kulübü’nün düzenlediği yarışlara katılmaya devam ediyor. Çok uzun zamandır yönetim görevlerim nedeniyle yelken yapmak için zaman bulamasam da Safinaz ekibinin bende bambaşka bir yeri var.

Yelken kulüplerinin yönetim süreçlerinde yaşamış olduğum tesisleşme problemleri ve sporumuzu her geçen gün biraz daha zayıflatan kıyı kanunu nedeniyle yelken kulüpleri güçlenmediği sürece sporumuzda kalıcı bir başarının söz konusu olamayacağını anladım ve bu yol beni tüm amatör yelken kulüpleri için sorunları genelde çözme amacı ile Yelken Federasyonu Başkanlığına kadar getirdi.
MK: Yelken’in Akdurak Ailesi’ni çepe çevre sardığını görüyoruz. Siz, Rebii Bey, oğullarınız Can ve Cem herkes yelkenci. Ödül vs var mı?

ÖA: Akdurak Ailesi için ödül, birlikte olmak ve spor yapmak. Benim dışımda her birinin sportif ödülleri mevcut. Büyük oğlum Can’ın uzun yıllardır yelken sporundaki başarılarının yanı sıra küçük oğlum Cem ile birlikte aileye eskrim sporu da girmiş oldu. Cem, Alfa Eskrim ailesinin bir ferdi olarak düzenli bir şekilde eskrim antrenmanlarına gidiyor. Benim ödülüm ise onların mutluluğu ve başarıları.  

MK: Bu yoğunlukta bir de öğrencilik başladı, açar mısınız?

ÖA: Ülkemizin çok değerli okullarında eğitim alma şansını yakalayan bir kişiyim. Buna rağmen içimde her zaman yeni şeyler öğrenme, kendimi sürekli geliştirme tutkusu taşıdım ve bu tutkumu yeni bir üniversite okuyarak karşılamak istedim. Dünya tarihi, dünyayı şekillendiren ülke ve kavramlar ile devletlerin siyasi analizleri, her zaman ilgimi çeken ve genel kültür olarak gündemi takip ettiğim konular olduğundan, özellikle uluslararası ilişkiler konusunda daha donanımlı kılacak bir eğitim almak üzere Yaşar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yeniden öğrencilik hayatına başladım. Şu anda 2.sınıf öğrencisi olarak eğitimime devam ediyorum.

İnsan keyif aldığı bir konuda akademik yol almaya başlayınca ne kadar az şey bildiğini daha iyi anlıyor. Yaşar Üniversitesi, yaratmış olduğu mükemmel eğitim ortamı ile gençlerimiz için olduğu kadar öğrenmek iştahı olan her yaşta öğrenci için çok güzel bir yuva.
MK: Özlem Akdurak nasıl bir eş, nasıl bir annedir?

ÖA: Biz birbirimizin hayallerini ve hedeflerini paylaşan, konuşan ve destekleyen bir aileyiz. Yürütmekte olduğum ulusal ve uluslararası görevlerde ve öğrenciliğimde en büyük destekçilerim eşim ve oğullarım oldu. Destekleri her zaman ihtiyacım olan motivasyonu oluşturdu. Ben de kısıtlı zamanlar da bile olsa onların hayallerini dinlemekten, iç dünyalarını keşfetmekten ve onların sonsuz destekçisi olduğumu hissettirmekten hiç vazgeçmedim. Bu anlamda mükemmeliyetçi olmanın yanı sıra konuşan, dinleyen, bir o kadar da eğlenceli olmaya çalışan bir eş ve anneyim.

Küçük ailemin dışında eşimin ve benim ailelerimizin, kardeşlerimizin ve yeğenlerimizin de hayatımızda çok önemli yerleri var. Birbirine bağlı bir ailenin en büyük hazine olduğuna inanıyorum.
 
MK: İZTO eski Meclis Başkanı sevgili Rebii Akdurak nasıl bir eştir?

ÖA: Rebii Akdurak, meslek hayatındaki ciddiyeti ve mükemmeliyetçiliğinin yanı sıra son derece aile bağları kuvvetli, aileyi bir arada tutmayı, birlikte vakit geçirmeyi ve birlikte eğlenmeyi seven bir baba ve eştir. Hayattaki en iyi arkadaşım ve en büyük destekçimdir. 
MK: Özlem Akdurak’ın da mutlaka hobileri, fobileri vardır değil mi?

ÖA: Eşim ve çocuklarımla eğlenceli masa oyunları oynamak, birlikte film seyretmek ve onlara farklı ülke mutfaklarından yemek hazırlamak güncel hobilerimdir. Her insan gibi benim de küçük fobilerim mevcut. Ailemin ve sevdiklerimin sağlıklarını kaybetmeleri sanırım en büyük fobim.

MK: Genç sporcu adaylarına ne önerirsiniz?

ÖA: Ben hayallerimizin peşinde koşmanın, hedefimizi belirlemenin ve belirlediğimiz hedef için çok çalışmanın sihrine inanırım. O yüzden ilk tavsiyem hep budur; “Çok çalışın. Yaptığınız sporun tüm detaylarına hâkim olun. Sevdiğiniz sporda dünya nasıl ilerliyor takip edin. Merak edin, araştırın, öğrenin, deneyimleyin. Spor dışında da hobileriniz, hayata dair konuşacak bilginiz olsun. Spor yaparken dost edinmeyi, gülmeyi ve eğlenmeyi de unutmayın.”

Sıra 8 Mart kadınlar günü nedeniyle hazırladığımız sorulara geldi. 
 
MK: Toplumsal Hayatta Kadının Yeri size göre nerededir?
 
ÖA: Kadının toplumsal hayattaki yerini Ulu Önder Atatürk’ün 1923’te İzmir’deki konuşmasında “… şuna inanmak lazımdır ki; dünya üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir…” sözleri ile ifade etmek isterim.

MK: Sizce Eğitimde fırsat eşitliği var mı?

ÖA: Bir toplumda en az erkekler kadar kadınlar da eğitilmelidir. Hatta öncelikli olarak kadını eğitmenin bir ülkenin geleceğini şekillendirmede, ülkeyi global rekabette ön sıralara taşımada en önemli unsur olduğuna inanıyorum. Kadınlarını eğitmeyen ülkeler geri kalmaya mahkûm ülkelerdir.Kadın aile ve toplum arasındaki en sağlam köprüdür. İyi yetişmiş ve eğitilmiş kadın toplum hayatında daha etkili olabildiği gibi, aynı zamanda gelecek nesiller için eğitimci rolü de oynar.
Ülkemizde arzulandığı ölçüde fırsat eşitliği olduğuna inanmamakla birlikte bu yolda çok aşama kat ettiğimizi ve her geçen gün toplumsal bilincin hızla arttığını görmek son derece sevindirici.
MK: Siyasette Kadının Yeri size göre nerede?

ÖA: Kadın ve siyasetteki konumu arasındaki ilişkiyi görmek için genel seçimlerdeki kadın katılımından parlamentolardaki sayısal temsillerine, sivil toplum ve iş örgütlerindeki, sendikalardaki, derneklerdeki sayı ve görevlerine bakmamız gerekir. Siyasetin erkek egemen yapısının yeni normal dediğimiz dünya düzeninde hızla değiştiğini görüyoruz.  Türkiye’de kadın milletvekili sayısında artış bize kadının siyasette daha fazla yer edinmeye başladığını gösteriyor.  
 
MK: Çalışan Kadınlar- Kadın girişimciliği ile ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
 
ÖA: Kadın yönetici olmanın en büyük zorluğu sanıyorum erkeğin algısında. Erkekler çoğu zaman kadının zarafetinden güçlü kararların çıkamayacağı yönünde yanlış bir düşünce içindeler. Ben tam aksine, kadının doğasından gelen bir gücünün olduğuna inanıyorum. Kararlara ve iletişime, mantığı olduğu kadar duyguları ile yaklaşabiliyor olmak, detaylara önem vermek kadınların avantajlı yönleri.

YORUM YAZ
Diğer Haberler

Mizah yaşamdaki çelişkilerden doğar

Müzik yapmak nefes almak kadar önemli

Hakan Aysev: Benim tek kahramanım Annem

Şeker Ağa konuk

Kendi romanlarımın kapaklarını kendim tasarlayıp yağlıboya tabloya işliyorum

Huzurlarınızda Yücel Erten!

Arşiv