Balkan Ülkelerinde Osmanlının İzlerini Sürdüm

  • 0
  • 902
Yazı Boyutu:

İzmir’den otobüsle 6 Gece 7 Gün 4 bin 670 kilometre tutan Yunanistan, Makedonya, Kosova, Bosna Hersek, Hırvatistan,  Karadağ, Arnavutluk’un önemli şehirlerinde yaşayan Türk ve Müslüman soydaşlarımızın Kurban Bayramını kutlayıp ve 100 yıl geçmesine rağmen ayakta kalan Osmanlı’nın izlerini sürdüm.
 
Ülkemde Kurban Bayramı heyecanın başladığı sıralarda internetten gördüğüm İzmir çıkışlı Balkan Ülkeleri Turu’na katılma kararımdaki en büyük etken Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu Selanik ve rahmetli annemin doğdu Üsküp şehrinin yer almasıydı. Dünya liderlerinin övgüyle bahsettiği Türklerin büyük önderinin doğduğu evi ve yaşadığı kenti görmeyi uzun yıllardır çok arzu ediyordum. Ancak uygun zamanı bulup gerçekleştirememiştim. Keza uzun yıllar anılarını ninni gibi dinlediğim annemin doğduğu Makedonya’nın Başkenti Üsküp’ü de görmezsem sanki bir tarafım eksik olacak gibiydi. Tek üzüntüm İzmir’deki tarihe geçen Cumhuriyetin 89’ncu yıl kutlamalarındaki coşkuyu yaşayamamak oldu. Gurbet ellerde internetten okuduğum haberler üzerine “Bravo İzmirlilere. Atatürk’ün emanet ettiği Cumhuriyete böyle sahip çıkılır işte ” diye defalarca coşkumu dile getirdim.
 
Atatürk Evi Müzesi restorasyonda
Biz de Balkan Ülkeleri gezisinin ilk gününde Selanik’de atamızın dünyaya geldiği Aya Dimitriya Mahallesi Apostolu Pavlu Caddesi üzerindeki pembe boyalı 75 numaralı evin önünde geçmişe dalıp büyük önderin doğduğu 1881 yıllarına gittik. Kare Turun çoğunluğu İzmirli olan 46 yolcusu binlerce kilometre gidip Atatürk’ün doğduğu evi gezip görememesi üzerine büyük hüsran yaşandı. Müze kapısına, “Konsolosluğumuz bünyesinde Kültür ve Turizm Bakanlığımıza bağlı olarak Atatürk Evi Müzesi’nde restorasyon çalışmaları nedeniyle geçici bir süre ziyaretçi kabul edilmemektedir” yazısı asılmıştı. Atatürk’ün doğduğu evi gezememek en çok belki bir daha gitme imkanı bulamayacak olan gruptaki yaşlıları üzdü. Karşıyaka Belediyesi’nde Foklör öğretmenliği yapan ve Balkan ülkelerinde sık sık gösterilere giden rehberimiz Ekrem Altay’dan aldığımız bilgilere göre Selanik Belediyesi, atamızın evini Yunanlı sahibinden satın alarak Türkiye Cumhuriyet'in 10’ncu yıl dönümünde Türk-Yunan dostluğu ve Balkan Konferansının bir hatırası olarak Atatürk'e hediye etmişler. 1950 yılında müze haline getirilen pembe boyalı ev, ölüm yıl dönümü olan 10 Kasım tarihinde tekrar ziyarete açılacak.
 
Selanik İzmir’i çok benziyor
Selanik’de yaptığımız panaromik şehir turunda kendimi İzmir’de gibi hissettim. Kordon boyu, balkonlara asılan yatak, yorgan ve çamaşırlar, apartman stilleri, tezgahlardaki gevrekler, ara sokaklar, canlı müzik yapan restoranlar sanki İzmir’le bire bir aynıydı. Osmanlı eserleri ve Türklerin izleri hemen fark ediliyordu. Sokaklarda gördüğümüz tamamı siyah giysilerden oluşan kadınların evladını kaybettikten sonra yaşamını bu şekilde sürdürdüklerini öğrendik. Bizler gibi yemeğe içmeye ve eğlenmeye düşkün olan Yunanlıların meşhur buzuki eşliğindeki leziz Akdeniz mutfağına bir gece bizde eşlik ettik. Restoranın büyük masasını bizim grubun oluşturduğunu öğrenen müzisyenler gece boyunca yarım yamalak da olsa en popüler Türkçe şarkılarıla bizleri coşturdular.
 
En çok Türk Priştina, Prizren ve Üsküp’de
Makedonya’nın Prizren ve Üsküp şehirlerinde dolaşırken Türk olduğumuzu anlayan soydaşlarımız yanımıza gelip “Hoş Geldiniz. Bayramınız Mübarek Olsun” sözleri bizleri çok mutlu etti. Karşılaştığımız tüm vatandaşlarımız İzmir, Bursa, İstanbul’da akrabalarının olduğunu ve kendilerinin de ziyarete gittiklerini söylediler. Prizren’in ortasından geçen çay ve kıyısında yer alan Osmanlı mimarisindeki evler çoğumuza Amasya’yı hatırlattı. Boynunda Atatürk yazılı kolyesi ile bizim gurubu yakından izleyen ancak konuşmaya cesaret edemeyen genç kıza “Merhaba” deyince yüzü güldü ve düzgün Türkçesiyle  “Nereden geliyorsunuz” diye sordu. Ayak üstü sohbet ettiğim 17 yaşındaki Yeliz Pirena (Soyadı Türklerin yaşadığı bir köy ismi), Türk Televizyon kanallarını sürekli izlediklerini ve ailesinin evde sürekli Türkçe konuştuğunu belirterek “Prizren, Priştina ve Üsküp’te çok fazla Türk yaşıyor” dedi. Türkiye destekli ikinci sayısı çıkan Evlad-ı Fatihan gazetesi Balkan Ülkeleri’nde yaşayan Türklerin nüfus tablosunu yayınlamış. Asimile baskıları (Kendine uydurmak) ile nüfusları her geçen gün azalsa da Türkler, gelenek ve göreneklerini zor da olsa yaşatmaya çalışıyorlar.
 
Müslüman ve Türk Arnavut göçmeni dedem Cemali Kurt ve anneme dua okudum
Kosava’dan Makedonya’nın Başkenti Üsküp’e hareket ettiğimizde yüreğimi büyük bir heyecan kapladı. 1930 yılında Üsküp’ten İzmir’in Bergama ilçesine göç eden dedem Cemali Kurt’un ikinci çocuğu rahmetli annem Sevdiye’nin doğduğu ve ilkokula gittiği Üsküp’ün sokaklarında dolaşırken anlattıklarını anımsadım ve duygulandım. Üsküp, Makedonya'nın başkenti ve en büyük şehri. Vardar Nehri'nin iki yakasına kurulmuş. Orta yaş kesiminin dillerine pelesenk olan “Vardar Ovası” şarkısı bu verimli topraklardan esinlenerek yazılmış. Vardar Nehri’nin akış yönüne göre sol tarafı eski Üsküp, sağ tarafı ise yeni Üsküp olarak anılıyor. 1953 yılında 203 bin Türk’ün yaşadığı Makedonya'da göçlerle nüfus 97 bin 500’lere gerilemiş. Üsküp’de 8 bin 595 Türk kalmış. Üsküp gece gezimizin en ilginç tarafı rehberimiz İbrahim’den 1979 yılı Nobel Ödüllü Rahibe Teresa’nın aslen Üsküp’lü ve asıl adının Gonca Boyacı olduğunu öğrenmek oldu. Her ne kadar Makedonya ve Arnavutluk arasında yıllardır Türk ve Katolik sahiplenmesi yaşansa da18 yaşında rahibe olmaya karar veren ve Hindistan'daki misyonerlik çalışmalarıyla tanınan Loretto Hemşireleri'ne katılan Rahibe Terasa’nın tüm kayıtlarda isminin Gonca Boyacı olarak geçtiği bir gerçek.
 
Rahibe Teresa ve Türk Armoni Yıldızları’nın konserleri
Üsküp’de Osmanlı’dan dimdik ayakta kalmayı başaran Yahya Paşa, İsabey, Mustafa ve Murat Paşa Camileri, Saat Kulesi, Türk ve Taşköprü Çarşısı, Davut Paşa Hamamı ve Kapan ile Sulu Hanlarını dolaşırken dumanı sokağa taşan İnegöl usulü ızgara köftenin tadına bakmadan geçmedim açıkçası. 4 yıl Sırpların kuşatmasında kalarak binlerce kişinin yaşamını yitirdiği Bosna Hersek’in Başkenti Saray Bosna kentini gezerken, bazı binalardaki kurşun ve bomba izleri beni 20 yıl öncesine götürüp duygulandırdı. Savaşın kötü izleri adeta ibret alınması için öylece bırakılmış. Bosnalılar, savaşta kaybettikleri insanlarının fotoğraflarını şehrin önemli meydanlarında fotoğraflarıyla anıtlaştırmışlar. Genel Kurmay Başkanlığı’nın Türk Armoni Yıldızları Orkestrası’nın Kurban Bayramı nedeniyle 28 Ekim’de Saray Bosna ve 30 Ekim’de Mostar’da vereceği konser afişlerini görence askerlerimize bir “Bravo” gönderdim. 
 
UNESCO’nun dünya mirasları listesine aldığı Mostar, Ohrid ve Dubrovnik 
Bazı anlar vardır yaşamınız boyunca unutamazsınız. Televizyondan izlediğim Sırpların  bombalarıyla yerle bir olan 446 yıllık tarihi Mostar köprüsünün yerle bir edilişi 20 yıl sonra gözümün önünde canlandı. 30 metre uzunluğunda, 4 metre genişliğindeki Mostar Köprüsü’nün üzerinde en az 100 kişi fotoğraf çekme telaşındaydı. 1566 yılında Mimar Sinan'ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından inşa edilen Mostar Köprüsü gürül gürül akan Neretva Nehri üzerinde yeralıyor. 16. yüzyıl sonlarında Mostar, Osmanlı İmparatorluğu’nun Bosna’daki idari merkezi idi ve Osmanlı dönemi köprüsü de önemli bir mimari eseri olmuş. UNESCO ve Dünya Bankası’nın desteğiyle ER-BU adındaki Türk şirketine aslına uygun olarak inşa ettirilen Mostar Köprüsü, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu çok sayıda devletin temsilcilerinin hazır bulunduğu törenle, İngiliz Prensi Charles 2004 yılında kullanıma açmış. Osmanlı izlerinin devam ettiği Mostar şehrinin ara sokaklarında dolaşıp Neretva Nehri’nin kıyısında bir restoranda buz gibi bira yudumlayıp şehrin güzelliklerini seyrettim.
 
Ohrid’in incisi dünyaca ünlü
“Cennetten bir parça dünyaya düştüyse orası Ohrid’tir” sözünü çok duymuştum. “Ohrid’i görmediysen sen nasıl gazetecisin” diye beni sık sık eleştiren Ohrid doğumlu arkadaşım Eyüp’ten de kenti güzelliklerini dinlemiştim. Ben de gezip görünce onayladım. Evet, Ohrid, Balkanların görülmesi gereken en önemli kentlerinden biri. İyi muhafaza edilmiş eski kenti, orta çağ dönemine dayanan hisarları, çok fazla sayıdaki görkemli kiliseleri, manastırları ve camilerinin yanı sıra milyonlarca yaşındaki gölü, sadece Balkan Ülkelerinde değil, Avrupa ve Asya'nın bazı ülkelerinden gelen turistleri de kendine mıknatıs gibi çekiyor. UNESCO, 1979 yılında Ohrid Gölü'nü, bir sene sonra da Ohrid kentini Dünya Mirasları listesine eklemiş. Milyonlarca insanın izlediği “Before The Rain” filminin çekildiği Ohrid’de bulunan kiliselerde Hrıstiyanlık aleminin kutsal kitabı İncil’in çevrildiği, Rönesanssın başladığı ve Kril alfabesinin bulunduğu belirtiliyor. Makedonya’nın Bodrum’u olarak adlandırılan Ohrid gölünde 1,5 saat sürecek gezi ise kenti daha net görmeniz mümkün. Mağazalarda yer alan Ohrid incisi ve adeta göz kamaştıran süslü takılardan almadan dönemeyeceksiniz. Balkanların neresine giderseniz gidin bu coğrafyada kültürümüzden izler bulmanız, gezdiğiniz gördüğünüz yerlere ve insanlarına karşı bir sıcaklık hissetmeniz, dolayısıyla keyif almanız mümkün.
 
Adriyatik Denizi'nin gözbebeği Dubrovnik
Dubrovnik Akdeniz’in Adriyatik’e uzanan kolunda, yemyeşil bir coğrafya içine kurulmuş bir kent. Yemyeşil bir alanın ortasına elinizle oturmuşsunuz gibi. Dubronik’i önce önce kuş bakışı izledik. Müthiş bir görselliği var. Dubrovnik Hırvatistan'ın Adriyatik Denizi sahilinde bulunan tipik bir Orta Çağ kenti. Yakın tarihte yaşanan iç savaş nedeni ile fazlasıyla zarar görmüş olan bu kent 2005 yılında tamamlanan restorasyon çalışmaları ile yeniden eski görünümüne kavuşturulmuş. Şehri yaşamak ve tanımak için Cavcat Bölgesi’nde dar ve kocaman taşlarla kaplı, eski şehirde panoramik bir gezi yapmalısınız. Dünya Mirasları Listesi’ne alınmış eski şehir meydanında kuleler, muhteşem surlar, 14. yüzyıldan kalma ve dünyanın en eski eczanesine de ev sahipliği yapan Francis Manastırı, Rector Sarayı, şehir kapıları ile kuleleri hemen dikkatinizi çekiyor. Dubrovnik, bulunduğu coğrafya nedeniyle çevre gezileri açısından oldukça zengin. 6 gece 7 gün süren Yunanistan, Makedonya, Kosova, Bosna Hersek, Hırvatistan,  Karadağ, Arnavutluk’u kapsayan “Balkanlar Turu” yazısını sonlandırırken bir tavsiyede bulunacağım; sakın kısa sürede pek çok ülke ve şehir gezisi turlarını tercih etmeyin. Çünkü, doya doya gezemiyorsunuz.

YORUM YAZ
Arşiv