Ne Sıfır Beden, Ne Obez…

  • 0
  • 830
Yazı Boyutu:

Gazetelerin sağlık sayfalarını okumaya bayılırız. İlgi odağıdır. Hele ki; Sayfanın konusu şişmanlık veya zayıflamayla ilgiliyse…  Bu kez sizlere her ikisiyle ilgili genel yorumlarımı aktarmaya karar verdim.

Bir gazetedeki habere göre; Kanadalı, 38 yaşındaki obez baba, 360 kilo olması nedeniyle çocuğunun velayetini kaybediyor. İki erkek çocuğun anneleri de psikiyatrik tedavi görmekte… Çocuklar devlet koruması altına alınıyor. Burada mesaj: “Şişmansan insanca hakların kısıtlanmış ve sen bu sonucu göze almışsın demektir.” Bu baba, haklı olarak; obez olmasının, iyi baba olmasına engel olmadığını öne sürerek, velayeti ile ilgili karara teslim olmayıp, sonuna kadar savaşacağını ifade ediyor. Aslında obez babanın, ruh sağlığı yerinde ve çocuklarına da bakabilecek güce de sahipse, obez olması kendisini ilgilendiren bir durumdur. Bu ülkenin sağlıkla ilgili yasaları, sosyal güvence ile ilgili imkanları neredeydi; bu adam 360 kg olana kadar?... Alınan kararın insan haklarına aykırı olabileceği kanaatindeyim. Babaya sağlık yardımının en doğru karar olduğunu düşünüyorum. Şartlı olarak falanca sürede filanca kiloya inip fiziksel, zihinsel, ruhsal olarak daha sağlıklı bir aşamaya gelmesi şartıyla çocuklar belirli bir süre sonra babalarına verilebilir belki… Ancak çocukların koruma altına alınması en kolay yol… Bu durum çocukların ruhsal gelişimini nasıl etkiler sizce? Diğer yandan babanın… O baba, yaşamakta olduğu psikolojik travmayla hatalı yeme davranışını düzeltebilir mi, sağlığına ve ideal kilosuna kavuşabilir mi? Tekrar vurgulamak istiyorum: Babaya sağlık yardımının en doğru karar olduğunu düşünüyorum.
 
İşte gazetedeki bu haberin tam da yan karesinde Alec Baldwin’ in, eski eşi Kim Basinger’ den olan 16 yaşındaki, sıska bacaklarında çorap olmayan kısa şortlu kızına “seksi karşım” yorumu yapılmış. Buradaki mesaj ise: “Sıskaysan seksisin.” Bu gerçekten yazılı basının, “yazılı baskı” unsuru olduğunun resmidir. Evrensel hata buradan başlıyor. Bilinç altına itilen dayatma güzellik kıstasları…
Başka bir sağlık sayfasında ise İngiltere’ de Eşitlik Bakanlığı’ nın sıfır bedene savaş açmak amacıyla hazırladığı aile rehberinde işte bu maddeler yer alıyor: “İngiltere’ de çocuğunuzun yanında diyet konuşmak yasak. Ünlülerin rötuşsuz fotoğrafları gösterilecek, görünüşünü övmeyin, çocuğunuzu ünlülere benzetmeyin, kıyaslama yapmayın, ünlülerin kusursuz olmadığını, güzelliğin göreceli olduğunu anlatın” denilerek sıfır bedene savaş açılmış. İngiltere’ de bir araştırmaya göre hatalı yeme davranışı 5 yaşa kadar inmiş durumda… Bence burada mesaj şöyle: “Kimse kusursuz bir fiziğe sahip değildir. Gerçekçi olmak gerekirse güzellik, sıfır beden olmakla ölçülemez.”
Esas acil çözümlenmesi zorunlu olan sorun şu ki; İngiltere mutfak ve yeme içme alışkanlıklarına acil çeki düzen getirmeli. Aksi halde bu aile tedbirleri hiçbir işe yaramayabilir. Belki anoreksiayı bu tedbirler ile önleyebilirsiniz, ancak obeziteyi önleyemezsiniz.  
 
Bence güzellik; huzurlu, kendiyle barışık bir ruhun, eş zamanlı olarak sağlıklı bir bedenle buluşması halinde ortaya çıkan bütündür.”
Halk sağlığı açısından işin sağlık boyutunu irdelemek gerekirse, obeziteye giden yolda, tiroid fonksiyon testleri, insülin direnci, reaktif hipoglisemi ile ilgili testlerin dünya üzerinde insanlar 360 kg olmadan, çok daha erken dönemde yapılıp, çok daha hızlı önlem alınması gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizde bile birçok hızlı kilo alan bireye hala sadece açlıkta kan şekerinin ilişkin testi yapıp gönderiyoruz… Obeziteye giden yolda erken teşhis ve tedavi şansını kaçırıyoruz.
Oysa;
·         toplum sağlığını korumak için,
·         metabolik hastalıkları önleme adına,
·         sağlık giderlerinin azaltılması amacıyla,
 
çok anahtar rol oynayan, fakat maliyeti yüksek olan insülin testlerini hastalar, sosyal güvenceleri çerçevesinde çok daha yaygın yaptırabilmelidir. Bu erken önlemin en önemli evresidir. Dahiliye uzmanları ve endokrin servislerinin çok daha fazla sayıda beslenme uzmanıyla hastanelerde her gün daha fazla sayıda hastaya, obeziteyi ve metabolik sendromu önleme adına, seri ve kaliteli hizmet verebilmesi gerekmektedir.
 
Özel laboratuvarlarda bu testlerin yaptırılması her aile için çok mümkün değil. Devamında gelen düzenli doktor kontrolleri ve kontrol amaçlı yapılacak ek tetkikler açısından da masraflı olmaya devam edecek bir süreçtir.
İşte bu nedenle obeziteyi önleme adına yapılması zorunlu bazı kan testleri genişletilmeli, açlık kan şekeri ve TSH ile sınırlı kalmamalıdır. En ağır çalışan servislerden birinin de dahiliye ve endokrin servislerinin olduğunu hekimlerin çok zorlandığını görüyoruz. Hastanelerdeki dahiliye ve endokrin doktorlarının da kadroları belki artmalı. Çünkü; obezite ve metabolik sendrom çağımızın kanayan yarasıdır. Hastanelerde beslenme uzmanlarının kadroları artmalı, hastaya daha fazla zaman ayrılarak, sadece diyet verme değil, eğitim verme imkanı da doğmalıdır.
Böylece beslenmeyi öğrenen sağlığına kavuşan özelikle annelerse, mutfağı ele geçirmek suretiyle aile içi beslenme durumunu ve çocukların beslenme eğitimini de ele geçirmiş olacaktır.

YORUM YAZ
Arşiv