Tatlandırıcılar Tadınızı Kaçırmasın

  • 0
  • 1.120
Yazı Boyutu:

Sevgili okurlarım,

Değerli danışanım Levent TUNCER Bey’ den yakın geçmişte bir e posta aldım. İçinde şunlardan bahsediyordu: Bir hastada yürüme, konuşma bozukluğu, şiddetli kas ağrıları, ilerleyen bilişsel bozukluklar, unutkanlık gibi belirtileri taşıyan ancak MS tanısı konulamayan, hiçbir başka tanıya da varılamayan bir durum tespit edilmiş. Tekerlekli sandalyeye hasta zamanla mahkum olmuş. Hala tanı konulamamış. Sürekli şekersiz içecekler tükettiği bilinen hastaya sağlık personeli olmayan bir yakını tarafından önerilen “aspartam içeren şekersiz içecek kullanımını bırakması” şeklindeki yönlendirmenin ardından hastada süratle belirgin düzelmeler meydana gelmiş. 

Bu hikayeyi yazan Petra HOLZER araştırırken, haklı olarak epeyce derinlere inmiş.  Esasen “aspartam” içeren içeceklerden uzak kalınmasını öneriyor.  Çünkü aspartamın ısısı 86 fahrenheit dereceye ulaştığında; aspartam içindeki metil alkol, formaldehite dönüşüyor ve sonra da formik aside dönüşüyor. Bu bileşik de metabolik asidozise yol açıyor. Metanol zehirlenmesi de, belirtileri ile incelendiğinde, Multiple sklerozis e (MS) benzemektedir. Spazmlar, baş ağrısı, bulantı, depresyon, eklem ağrısı, endişe atakları, bulanık görüş, hafıza kayıpları, konuşma bozukluğu, şikayetleriniz varsa ve şekersiz içecek kullanıyorsanız, aspartam hastası olma ihtimaliniz yüksek demektir. Kola, gazoz ve şekersiz hazır paketli ürün kullanımında bağımlılığınız varsa, yukarıda bahsi geçen belirtileri taşıyorsanız; teslim olun ve aspartam içeren içecek ve yiyeceklere upuzun bir mola verin,  mümkünse hayatınızdan çıkarın.

 Bugüne kadar pek çok bilimsel araştırmada hep şu vurgulandı: “ yapay tatlandırıcıları, yüksek dozda uzun yıllar kullanım; kanserojendir” denilirdi. Hep düşündük ki; diyabetikler başta olmak üzere herkes tatlandırıcılar yüzünden kanserden ölmeliydi.  Hani şu mesane kanserine yol açtığı iddialarına karşılık, tezimiz buydu. Fakat görülüyor ki; sorun sadece kanser tehdidi ile sınırlı değil. O halde ben de danışanlarıma şunu diyebilirim; sukrolaz kullanımı uygundur ve stevia kullanımı uygundur.

Ancak ne var ki ileride bunlarla ilgili, güvenliği yıkan araştırmalar da çıkmayacağı bugünden garanti altına alınamaz. Stevia doğaldır. Bitkinin ta kendisidir. Asırlardır güvenle kullanılmaktadır. Sukrolaz ise sofra şekerinin kimyasının değiştirilmesiyle elde edilir. Bir şeyin genetiğini değiştirdiğinizde nasıl başka bir şey ortaya çıkıyorsa, kimyasını değiştirdiğinizde de başka bir şey ortaya çıkmaktadır. Ve yeni kimyanın, insan bedeninde ne yapacağını ancak zaman gösterir. Şu an sukrolazın gebe ve emziren annelerde bile kullanımı uygun gösterilmektedir. Ancak ileride “Aaa, hay allah öyle değilmiş, böyleymiş” denildiğinde eğitim zayiatı olmak üzere, çok değerli bir şeyleri yitirmiş olmamak gerekir.

Biz yine de katkı maddeleri içermeyen, en az oranda içeren, mümkün olduğunca doğal besinlere ulaşmaya çalışırsak daha iyi gibi duruyor. Ortoreksi hastası da olmamak üzere, dikkatle beslenilebiliriz. Hayatı felç edecek biçimde de kendimizi kısıtlamamak gerekir. Ama bu yazıdan anlaşıldığı gibi, yapay tatlandırıcılar halen günümüzde çok tekin durmuyor. Düşük doz kullanımı sorun yaratmaz demekte olduğumuz tatlandırıcılar için bir kez daha seçici olmak gerektiğini gördük. Tüketim dozu ve sıklığı ise her zaman en mühim etken olarak kalacaktır. Siz de kendi adınıza tedbir alınız. Tüm bunlar dilediğimiz kadar esmer veya beyaz şeker kullanabiliriz anlamına da gelmesin. Onun da kendisine göre sakıncaları bulunduğunu, bağımlılık ve prediyabete yol açabildiğini daha önceki yazılarımdan biliyorsunuz.

*Vazgeçilmez dediğiniz anlarda yalnızca tatlı tada dokunmak,

*Tadımlık dozda şekerli gıdaya ulaşmak,

*Tatlı tadı sıklaştırmamak,

*Tatlandırıcılarda stevia ve sukrolazdan şaşmamak,

*Bunları da abartmadan kullanmak; hepimiz için en güvenlisi gibi duruyor.

YORUM YAZ
Arşiv