Artık Üzülmenin Bir Faydası Yok Diye Düşünüyorum...

  • 0
  • 435
Yazı Boyutu:

Artık üzülmenin bir faydası yok diye düşünüyorum bugünlerde...
Üzülmenin, ağlamanın, belki de yakınmanın…
Bunları bırakmanın zamanı geldi de geçiyor bile…
Çünkü yakınmak, bahane bulmak…
Durumun sorumluluğunu almamanın yöntemi gibi geliyor bana...
Bir bilgenin dediği gibi, yakınıyorsan değiştir, değiştirmiyorsan yakınma…
Yani sorumluluk al.
Yakınarak, bahane bularak, durumu olduğu gibi korumanın, ne kadar ıstırap verici olsa da rutin ve alışık olduğun duruma geri dönmenin garanti olmasını sağlıyoruz sanki...
Biliyorum.
Değişim korkutuyor hepimizi...
Sorumluluk almak korkutuyor bizleri...
Çünkü iyiyim demenin ciddi bir sorumluluğu var. Çünkü o zaman gerçekten iyi olmak durumundayız. Ben “iyiyim”i öylesine söylemeyiz...

BEN İYİYİM… derken;
Aklım çalışıyor.
Yolda yürüyorum.
Olaylar ve olayların yarattığı korkular karşısında geri adım atmıyorum.
Canım tabi ki acıyor.
Acı kaçınılmaz.
Ona direnmek ve bu şekilde ıstırap yaratmak, seçmeli.
İyiyim dediğim için ve bahanelere artık sığınma yolumu kapatmış oluyorum.
Öyleyse artık uyanık olmam gerekecek...
İyiyim dediğim için artık ne yapamayacağım?
Artık dünyayı suçlayamam.
Dünya nasılsa öyle. Hep böyleydi. Bundan sonra da böyle olacak.
Yaşamımdaki hoşuma giden şeylerin böyle gitmeye devam edeceğinin garantisi yok. Bunu bekleyemem. Bunu kontrol edemem.
Ben sadece elimden gelenin en iyisini yapabilirim.
Ben özel değilim.
Dünyadaki milyonlarca insanın başına gelen şeyler bizim de başımıza gelebilir.
Ve bu konuda yapabileceklerimiz görünen o ki sınırlı…
Sadece dünya böyle...
Yaşamın doğası oynak, belirsiz, karmaşık etkileşim ağları ile örülü, tanımlanamaz.
Kalıcılık yok. Değişken. Kontrole tabi değil. Her an kendimizi bir doğal felaketin, savaşın, terörün, anlamsız şiddetin, diktatörlüğün, bir kazanın, yakınlarımın duygusal hallerinin, ekonomik problemlerin, hastalıkların vb. içinde bulabiliriz. Bir dakika sonrasında ne olacağının garantisi yok.
Ve hep böyleydi. Herkes için böyleydi. Her zaman böyleydi.
Ve hep böyle olacak. Senin için de böyle olacak. Her zaman böyle olacak.

İşte tam da burada söylemek istediğim:

Bu durum bizi sorumluluktan kurtarmıyor.
Tam tersine bize büyük bir sorumluluk yüklüyor.
Durumunun, yani içsel durumunun, uyanıklığının sorumluluğunu almalıyız.
Ne olursa olsun iyi olmalıyız.

Artık başkalarını suçlayamayız.
Peki biz suçladığımız konularda ne yaptık?
Sorumluluk aldık mı?
Durumun değişmesi için çalıştık mı?
Veya değişmesine müsaade ettik mi?
Biz başkalarının acılarına, ricalarına, duygu ve değerlerine karşı ne kadar duyarlı olduk?
Bizim konuşmaya ne kadar hakkımız var, hiç düşündük mü?
Yakınmaya ve bahane bulmaya ne kadar hakkımız var?
Ayrıca suçladığımız kişi/kişiler kim /kimler ?
Suçlayan kim?
Karşımda bir ego, nefs varsa, travmalardan, yanlış anlamalardan, açgözlülük, öfke ve delüzyondan oluşuyorsa ve biz dediğimiz şey de aynı şekildeyse, ne bekliyoruz ki!

Biz ne kadar kendi nefsimizin, egomuzun, arzu, öfke ve delüzyonlarımızın dışında davranıyoruz ki ondan da aynısını bekleyelim…
Biz hala korku ile davranıyorsak, başka bir şey olmasını da bekleyemeyiz.
Kendimizi de suçlayamayız. Beceremedik. Tembeliz. Gerginiz. Açgözlüyüz. Öfkeliyiz. Yanlış anlamadayız. Hepimiz koşullara tabiyiz, eğer farkındalık içinde değilsek .
Ayrıca madem biliyoruz, ne yapıyoruz?
Nasıl bir çaba içindeyiz? O kadar uğraştık bu kadar oldu mu diyoruz, yoksa şunun üzerinde çalışıyoruz, şu şeklide çalışıyoruz, şu sonuçlara ulaştığımızı gözlemliyoruz ancak henüz içimizde şu eğilimler güçlü, ve onlara da şu şekilde şefkat gösteriyorum mu diyoruz?
Artık yakınamayız!
O yüzden artık FARKINDA olalım...
Farkında olacağımız günler dileğiyle,

YORUM YAZ
Arşiv