slında insan , felsefeyi içinde yaşıyor diye düşünüyorum…
Yoksa sanat, şiir, şarkı sözleri olamazdı değil mi?
Belki bugün, her şey daha ulaşılabilir olduğu için daha kolay fark ediyoruz olan olup biteni.
Madonna; şarkılarında Kabala’yı anlatıyor, Ashton Kutcher, Demi Moore gibi bir çok ünlü twitter’da takipçilerine ruhsal gelişim ile ilgili mesajlar veriyor, Sezen Aksu ve Ceza ise beraber yazdıkları “Gelsin Hayat Bildiği Gibi,, şarkı sözlerinde, bir yerde hayatın amacını açıklıyor aslında…
Doğmadan önce Yaradan’ın bir parçası olduğumuz için evrenin sırrını biliyor oluyoruz.
Doğarken unutuyoruz.
Hayat bildiklerimizi hatırlamakla geçiyor.
En fazla hatırlayanımız en huzurlu oluyor baktığımızda…
Herkesin hatırlaması gereken şeyler farklı tabi. Kendimize düşeni yaparken evrenin sırrını çözmeye adım adım yaklaşıyoruz ama yol hiç bir zaman bitmiyor, ta ki ölene veya erene kadar.
Kabalist Yehuda Berg diyor ki; bu dünyaya şans eseri gelmiyoruz, bir amaç uğruna geliyoruz. Bu amaca Kabala’da ‘tikun’ deniyor.
Tikun düzeltme anlamına geliyor.
Her birimiz, önceki yaşantılarımızdan kalan çöpleri taşıyarak dünyaya geliyoruz. Bu çöpler, önceki yaşantılarımızda yaptığımız tüm hataları içinde barındırıyor, yani egomuza yenik düştüğümüz her anı. Aynı zamanda, bu hayatta da karşımıza çıkan olaylarla baş ederken reaktif davrandığımız, sabırlı olmadığımız, egomuza yenik düştüğümüz her durum çöpün içerisine ekleniyor. Çöplerimiz düzeltilmek için bizi bekliyor.
Her düzeltilen çöp hayatımızda ışık yakıyor aslında…
Işık yandıkça, kendimizi Yaradan’a daha yakın hissediyoruz…
Yaradan’a daha yakın hissettikçe, evrenin sırrının kendi egomuzdan kurtulmak olduğunu anlamaya, kabul etmeye yakınlaşıyoruz.
Bu mantaliteyi ruhumuza kabul ettirdikten sonra ise, egomuzla yarışmak bir oyun halini alıyor, bazen zahmetli bir oyun, bazen düşündüren bir oyun…
Ama adı üstünde oyun…
Oyunu hayatımızın bir parçası haline getirdiğimiz an, sırtımızdaki her çöp yükünü attığımızda, ruhumuz biraz daha huzurla doluyor …
Savaşta herkesin kendi silahını kullanması durumu gibi…
İnsanın hayatın oyunlarına karşı bir silahı olmalı diye düşünüyorum; bir gülümseme misali…
Kabullenmek bazen mutluluğun anahtarı diyoruz…
Neden, niye, niçin sorularını kendimize sormadığınızda hayat bize mucizeler sunuyor belki de ...
Çare biziz, çare gülümseyişimiz, çare bakışımız çare sesimiz çoğu zaman…
İçimizdeki çığlığı, feryadı duyabildiğimiz kaç zaman var ?
Bunun için susuyor muyuz, dinliyor muyuz içimizdeki sesi… Kendimizi dinleyip,
iç sesimize imkan verdiğimizde , dinginliğini tanıyoruz, hatta seviyoruz… İyi geliyor bize…
Sonrasında hayat bildiği gibi geliyor zaten...
Hayat Bildiklerimizi Hatırlamakla Geçiyor
02 Mart 2025- 0
- 313