Ah! Şu İngiliz Polis!…

  • 0
  • 811
Yazı Boyutu:

 
 
Bir gösteri izledim yine aklıma geldi o…

Bu İngiliz polisi ben 1985’te tanıdım…

O yıl, yani 1985’te müzik yönetmenliğini yaptığım halk oyunları derneği ile gittiğimiz İngiltere’de tanıdığım polis ve ailesinde festival süresince kalmıştım…

İngiliz ailede gördüğüm bir çok şey bize göre gariplik içeriyordu…

Örneğin;  8 ve 10 civarında yaşları olan iki çocuklarına hiç asitli bir içecek içirdiklerini görmedim. Ailenin öğretmen olan hanımı her sabah kalkıyor, bahçesinin etrafını kaplayan böğürtlenleri topluyor, onları ezerek sulandırdıktan sonra içiriyordu… 

Biz, çocuklarımızın yaşını bile önemsemeden gönül rahatlığıyla asitli içecekleri  ikram ediyoruz…

***

Adını unuttuğum bu polis ve eşi hafta sonu bizi de çocuklarıyla birlikte pikniğe götürmüştü…

Fritözde pişen balıklarımızı yerken duyduğum müzik sesiyle duruşumun değişmesi üzerine, polis müziğin biraz sonra buradan geçecek olan halk oyunları ekiplerinin müziği olduğunu söylemiş,  ben de merakla beklemeye başlamıştım…

Sokağın köşesinde dönen halk oyunları ekibinin kıyafetleriyle müziği örtüştürmeye çalışırken gayri ihtiyarı gülmüşüm…

Polisin omuzuma “pat pat” vuruşuyla kendime geldiğimde söylediği sözler çok ağrıma gitmiş ve gerçekleşmesinin mümkün  olmayacağını düşünmüştüm…

Meğerse İngiliz polis bizi bizden daha iyi tanıyormuş.

****

Geçtiğimiz hafta Swissotel Büyükefes’de  haber yapmak için gittiğim ve Akdeniz çanağında yer alan toplantı taleplerine cevap verebilecek ürün çeşitliliğine sahip tedarikçilerle, bu bölgede iş potansiyeli olan alıcıları birleştiren “The Market”  gala gecesinde bunu bir kez daha gördüm…

Nefis kataloglarları bulunan Antalya’lı topluluk sahneye geldi ve bu ülkenin müziği eşliğinde oynadı.  Onlar oynadı, halk müziğine profesyonelce 35, halk oyunlarına 25 yıl emek vermiş benim içim kıyıldı…

Sonrasında içi kıyılanın sadece benim olmadığım içime birkaç damla su serpti.  Meğerse içi rahatsız olanlar arasında İşadamı Yılmaz Temizocak  ve Gazeteci Çetin Gürel ağabeylerin de olduğunu öğrendim.  Belki konuşamadıklarım arasında da rahatsız olan var dı…

Bir çok yöreden ziyade İzmir’in (Ya da Ödemiş’in) Kavakları çalmaya başladığında omuzunda bir dansçıyla gelen erkek, ortaya geldi ve sağa çevirdi, sola çevirdi, kucağında evirdi çevirdi ve İzmirli’ye bunu Zeybek diye yutturduklarını zannettiler…

Sema  ve Semah gösterilerine ne demek lazım bilmiyorum…

Sema gösterisinde Semazen dans ederken başı gözü açık, göğüs dekolteli bayan dansçılar eşlik ederken, semah gösterisindeyse hanımlar neredeyse yarı çıplak dans ediyordu…
Gösterinin büyük bölümünde müzikler bizden, danslardaysa sa Balkan ülkelerinin hareketleri hakimdi… 

Dansçılar Bulgarmış (Yanlış anlaşılmasın küçümseme gibi bir niyetim yok)meğerse….

Bu topluluğun patronu Antalya’ya gelen turistlere bunu bizim kültürümüz müş gibi göstererek paralar kazanıyor, dansçılar oynuyor para kazanıyor, Türk kültürü kaybediyor, Adım adım yok olmaya doğru gidiyor…

***

Hangi ülkesever yönetici çıkıp bu gidişata dur diyecek diye düşünüyorum  ve biliyorum ki bu isteğim, bu çabam boşa…

Ülkesini, kültürünü, folklörünü seven bir vatandaş olarak bu kötü gidişatı içi acıyarak izlemek zorundayım. Zorundayız….

Çünkü yukarıda yazdığım çirkinliğin bir bölümü ama işin acı yanı dağın arkası da öyle…

Çünkü okulların da çanak tutmasıyla konservatuvar mezunları ya da öğrenciler işi öylesine ucuzlattı ki: tek tip, palyaço benzeri bir kıyafet giydirilen bilgiye aç küçücük beyinleri  yanlış ve boş bilgilerle dolduruyorlar…

Ve daha neler…

Şu İngiliz polisin yaptığına bak.  İzlediğim o gecedeki adı dans olarak sunulan gösteriyle  yine kendini hatırlattı...

Biz kültürümüze sahip çıkamadık ve bu oldu. Siz kendinize bakın ve kültürünüzün kısa sürede nasıl dejenere olduğunu görün”  demişti….

Jean Monnet’in dediği gibi “Eğer Avrupayı yeniden kurmam gerekseydi işe kültürle başlardım” sözlerinden ders alarak HERŞEYİMİZİ KAYBETMEDEN KÜLTÜRÜMÜZE SAHİP ÇIKALIM İSTİYORUM….
 

YORUM YAZ
Arşiv