Muhteşem Petra

  • 0
  • 5.707
Yazı Boyutu:

Evet! Sıra geldi tarihve kültürle dolu bir seyahat arayanlar için en gözde rotalardan biri,  "Tarihin yarısı kadar yaşlı gül kırmızısı şehir" satırlarıyla belki de şair John William Burgon’un engüzel tanıtımı yazdığı,  Indiana Jones serisi gibi pek çok filme plato olan takriben 2 bin yıllık bir antik şehir  Petra programımızda…  

Ürdün’e yaptığımız gezinin üçüncü günü;  kahvaltı sonrasında otobüsle Petra’ya doğru yola çıktık. Rehberimizin söylediğine göre 2.5 bilemedin 3 saatlik bir yolculuk…

PETRA
Heyecanlıyız, heyecanlıyım…
Ürdün’ün en değerli hazinesi, en büyük turistik cazibesi, dünyanın 7 harikasından biri olarak seçilen,  Sadece hayallerde var olabilen bir antik kent Petra…

Ürdün'ün Lut Gölü ile Akabe Körfezi arasında bulunan Petra, M.Ö 400 ile M.S. 106 yılları arasında Nebatiler'in başkenti olur. M.Ö 4. yüzyılda Persler bütün Mezopotamya'yı tehdidinden kaçan Nebatiler, ulaşılması çok zor olan Musa Vadisi'ne sığınır, çöl düzlüğünün ortasında  kayalara oyulmuş, ve bu sarp kayaların içine gizlenmiş, yer yer  üzerine çıkmış taştan bir antik şehri yaratırlar….
 

2000 yıldan daha önce buraya yerleşen çalışkan  Arap halkı,  şehri Çin, Hindistan, Mısır, Suriye, Yunanistan ve Roma ile güney Arabistan’dan gelen ipek, baharat ile diğer ticaret yollarının önemli bir kavşağı haline getirir...
 
M.S. 106'da Romalılar’ın şehri ele geçirmelerinden sonra 30 bin kişinin yaşamaya devam ettiği sanılan Petra tarihteki önemini kaybetmeye başlar.  M.S. 7’nci yüzyılda Bizans İmparatorluğu'nun zayıflamaya başlamasıyla birlikte su kanalları işlemez hale gelir, binalar yeryer yıkılır ve terk edilir… 
Bir başka rivayete göre ise Salih Peygamber'e isyan eden halkla birlikte büyük bir felaketle yok edilen şehir olarak ta anılan Petra, 1812 yılında İsviçreli gezgin Johann Ludwig Burckhardt tarafından yeniden ortaya çıkarılır…
Otobüsümüz gidiyor, biz de muz tarlalarını, tarlalarda yayılan develeri seyrediyor, ara ara espriler çatlatıyor ve yolculuğun rengini arttırmaya çalışırken pembe ile açık kahve  arası bir renk yoğunluklu kumların uçuştuğunu  görüyoruz.  Kimimiz fotoğraf, kimimiz se video çekmeye uğraşıyor….


“Evdeki Hesap ÇarşıyaUymaz” diye bir sözümüz var hani…
 
 
 
 
  
Bizim de hesabımız tutmadı ve Çöl otobanında  “Bir fırtına tuttu bizi…” (Trakya yöresine ait bir türkünün sözleri buraya “CUK” oturdu...

 Önce hafif başlayan fırtına şiddetini iyice arttırıp yanan farlara rağmen yol görülmez olunca rehberimize konuyu aktaran sürücümüz birkaç manevranın ardından rotayı değiştirdi ve başka bir yoldan gitmeye başladık. Rehberimizin verdiği bilgiye göre 5- 6 saatlik bir yolculuğa kendimizi hazırlamamız gerekiyordu. Başka çare de yoktu zaten...

Tabiat, Türkiye’den gelen bizlerden yılda bir ya da iki defa yağan çöl yağmurunu da esirgemiyor, gelmişken ona da tanık olmamızı istiyordu demek ki….

Yol üzerinde bir restoranda yediğimiz yemeğin ardından JSTA(Jordan Society Tourism Travel Acents)Başkanı Samir Darbi’nin sürpriziyle  Hürriyet Ege Köşe Yazarı Sevgili Bahar Akıncı ile Dünya Gazetesi’nden Sedat Alp’in doğum gününü yol üzerinde ayrıcalıklı bir şekilde kutladıktan sonra tekrar yola diziliyorduk.
 
Öncelikli  durağımız her bütceye uygun yizlerce otelin yer aldığı farklı bir deyişle otel cenneti Musa Vadisi… ( Unesko tarafından Dünya Miras Alanı olarak ilan edilen Petra’yı korumak amacıyla turistik tesisler Vadi Musa kasabasına inşa edilmiş…)

Macera burada bitmiyor, bu kez de fırtınadan kaçarken doluya tutulmak deyimine uyarcasına  geçte olsa gidelim düşüncesiyle tercih ettiğimiz yol üzerinde bu kez iki aşiret arasındaki çatışma nedeniyle yollarda kalıyoruz.
 
Çatışma kontrol alınıncaya kadar yollar trafiğe kapatılmış…

Gece karanlığında saatlerce yolun acılmasını beklerken sıkılmamak için çeşitli çözümler üretmeye çalışıyoruz. Önce kamyon aralarında namaz kılan kamyoncuları seyrediyor, sonra da piknik tüpü üzerinde pişirdikleri kahveleri afiyetle içiyoruz, ufak yollu sohbetleri  açıyor ve biz gecenin ilerleyen saatlerine kadar çöl otobanında kalıyoruz…
Yol açılınca yollara düşüyoruz ve 2,5 – 3 saat, 5-6 saat derken 11 saatlik bir yolculuğun sonunda Musa Vadisi yada Vadi Musa’ya varıyoruz. Taş otelde ayrılan odalarımıza yerleşiyor, gecikmiş te olsa akşam yemeğini yiyerek kimi arkadaşımız yatmak için odasına çekilirken biz de lobide portalımızı güncelliyor, sosyal medyada geziyor, sonrada yatıyorduk…  
 
Kahvaltı sonrasında tekrar yola düşüyor vekısa bir süre sonra Ürdün için önemli bir gelir kaynağı olan müthiş eser Petra’nın girişinde otobüsten iniyoruz…

MERHABA GÜL ŞEHİR BEN GELDİM…
Petra; dik kumtaşı tepeler arasına oyulu,  derin bir kanyonun dibinde, tüm yönlerden gelebilecek saldırılara karşı son korunma sağlanmış bir şehir. Kentin  ulaşımında kayaların arasındaki dar ve  dolambaçlı bir yol kullanılıyor. Pembe-kızıl kaya duvarları nedeniyle Gül Şehride denilen bu kayıp şehrin güzelliği karşısında büyülenmemek mümkün değil…
 
Günlük gezi için kişi başı 50 Euro ya da Ürdün Para birimi olan 79 Ürdün Dinar’i ödenerek girilen kentin merkezine  varmak için  devasa kayaların arasında uzanan dar bir vadiden yapılacak yürüyüşün mesafesi 2,5 – 3 km.  Bu mesafeyi yürüyemeyecek olanlar tek gidiş için ister 40 Ürdün Dinari vererek 2 kişilik faytonu tercih edebilir veya  sehrin girisinde bekleyen deve, eşek ve atların sahibi Bedevilere verilecek bahşiş karşılığı bu yolculuğu yapabilir ama tavsiyemiz yürüyerek gitmek…

Eşek, at, deve veya faytonların tozlarına arasında yürümeyi tercih edenler olarak pembe kayaların arasındaki daracık yollarda bol bol fotoğraf çekme, su mühendisliği konusunda uzman olan Petra'nın muhteşem tünelleri, sarnıçlar ve içme suyunu şehre taşıyan, aynı zamanda o dönemdeki ani sellere karşı da koruma görevi üstlenen su yollarını  inceleme imkanı buluyoruz… 

Diğer tür ulaşım şekillerinden birini seçmiş olsaydık bunlarla ilgili bilgi eksiğimiz olacaktı. Onca sıcağa karşın terlemiyoruz. Çünkü nem oranı neredeyse 0…
 
Önceleri bir kale-şehir olarak yapılan ve kısa sürede ekonomik olarak güçlenen ve bir merkez haline gelen, ünü ticaret yollarının ortasında olması nedeniyle artan,  Anıt mezarlar, idari binalarla şehri kaplamaya başlayan kente ulaşmak için kıvrılarak ilerleyen yüksekliği 80 metreyi bulan kaya duvarların sonunda nefesimin kesildiğini hissediyorum…
 
Olanca haşmetiyle, güzelliğiyle Hazine (Al-Khazneh) binası karşımda beliriyor. (Maalesef Nebati Kralı III Aretas için mezar olarak inşa edilen bu muhteşem yapı  da define avcılarından nasibini almış.)

Dönemin mimarisini anlamaya, mimarları ve insanların fiziksel gücünü çözmeye çalışırken zihnimin yorulduğunu hissediyor ve vazgeçiyorum.  Çünkü, insanı şaşırtan o kadar çok şey varki… 

Burada Bir kısmı aşağıya, bir kısmı yukarıya doğru akan inanılmaz bir insan seli var.   Avrupalı, ABD’li , Afrikalı, Japon, Hint, Arap turistin arasında  Türklere de rastlıyoruz. Yani kimi ararsan burada.. Üniformaları dikkatimizi çeken Ürdünlü asker ve polisleri görünce tarihi incelemeye bir fotoğraf molası veriyoruz…  

Kayalann dantel gibi işlendiği şehirde tapınakların, sarayların, adalet sarayının, halkın yaşadığı  evlerin önünden geçmek yetmiyor, kayalara tırmanıp mekanları inceliyoruz.

Uzun bir yürüyüş sonrası sevgili Sedat ve Serkan ile  sıcak soğuk içeceklerin yanında çantadan, takıya ev dekorasyonuna kadar çok sayıda aksesuarların bulunduğu bedevi çadırında serin birşeyler içmeyi unutmuyoruz.  

Petra Antik Kenti'nin merkezine yaklaşırken mezarların, anıtların sayısı artıyor. Antik tiyatroya gelmeden başlayan ve arkasına doğru devam eden mezarlığın Tiyatro Nekropolü olarak bilindiğini öğreniyorum.
 
Doğal bir yamaca yaslanan 8 bin kişilik tipik bir Yunan eseri olan antik tiyatro ilgiyle izliyorum…
 
Şehrin sonundaki restoranda yemeğimizi  hızlı şekilde yiyip,  müzeyi gezerek  800 basamakla çıkılabilen Ad Deir Dağı'nın 220’nci metresinde dağın içine oyulmuş manastırı görmek istiyorum  ama gelişte kaybettiğimiz zaman nedeniyle kafileyi bekletmeme adına vazgeçiyorum…

Gelirken aldığımız gibi geri dönüşte de bedevilerden kolye, bilezik, küpe, magnet  ve daha çok çeşitli hediyelik eşya satanları inceliyor, sevdiklerimize çeşitli armağanlar alarak geldiğimiz  yolu bu kez geriye doğru katediyor ve otobüsümüze binerek Vadi Rum’a doğru yola çıkıyoruz…
 
PETRA’YA GİTMEYİ DÜŞÜNECEKLERE ÖNEMLİNOT:  
Mimarinin ve tabiat güzelliklerinin kol kola girdiği bu şehri rahat bir şekilde gönlünce  gezmek isteyenlere kesinlikle bir günün yetmeyeceğini yaşayan biri olarak söylüyorum ama bu gidecek olan kişilerin tarih, arkeoloji  konularındada ilgisi bu süreci  belirler. Bu gezi 1 gün de olabilir, 5 gün de…

Neden mi?
Petra'yı gündüzün yanı sıra mutlaka gece de görmenin gereğine inanıyorum.  Rehberimizin anlattığına göre Pazartesi, çarşamba ve perşembe geceleri gösteriler düzenleniyor.

Ay ışığı ve kanyonun içinde yanan mumlarla aydınlanınca gül renkli kent daha etkileyici manzaralara ev sahipliği yapıyor…

Yürümek konusunda kendine güveniyor ve  Petra'yı baştan başa gezmek istiyorsanız, her şeyden önce rahat yürüyüş ayakkabıları, güneş gözlüğü, şapkaya ve ne olur ne olmaz diyerek yanınızda küçük bir şişe su, bisküvi ve sandviç bulundurmanız da yarar var... Pek tabii ki nefes kesen güzellikleri tesbit etmekten mahrum kalmamak için fotoğraf makinenizi almayı unutmayın...

Bir başka notum ise Ürdün'de yaz aylarında sıcaklık ortalaması 35 derecelere çıkması nedeniyle  Petra antik kentini aşırı sıcaklarda gezmek çok kolay olmayabilir. Tavsiye edilen Ekim ve Mart ayıar asındaki sonbahar - kış dönemi.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

YORUM YAZ
Arşiv