28 yıldır Manisa Organize'de

Manisa Organize Sanayi Bölgesi'nin başarılı Bölge Müdürü Funda Karaboran'da Bizimizmir Magazin Dergisi'nin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle hazırlanan sayısında röportajıyla yer aldı.

  • 0
  • 1.592
28 yıldır Manisa Organize'de
© bizimizmir.net
Yazı Boyutu:

Manisa Organize Sanayi Bölgesi'nin başarılı Bölge Müdürü Funda Karaboran'da Bizimizmir Magazin Dergisi'nin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle hazırlanan sayısında röportajıyla yer aldı. 

Okurlarımıza Kendinizi Tanıtır Mısınız?

Öğretmen bir annenin ve memur bir babanın ilk çocuğu olarak Ankara’da dünyaya geldim. Ebeveynlerimin meslekleri sebebiyle eğitim hayatım farklı şehirlerde geçti. İlk öğrenimimi Ankara’da, orta ve lise eğitimimi İzmit’te tamamladım. 1986 İzmit Lisesi mezunuyum. Sonrasında üniversite eğitimim için tekrar Ankara’ya döndüm ve 1986-1991 yılları arasında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Mühendislik Bilimleri bölümünde, 1991-1993 yılları arasında da aynı fakültenin Çevre Mühendisliği bölümünde eğitim aldım. Manisa OSB benim ilk iş yerim. 28 yıldır kesintisiz bir şekilde Manisa OSB‘de çalışıyorum.  İzmir Karşıyaka‘da yaşıyorum ve üniversite eğitimine devam eden Z kuşağı temsilcisi bir kızım var.

Made in Manisa’yı Açar mısınız?

Türkiye’nin en köklü OSB‘lerinden biri olan Manisa OSB, 57 yıldır sürdürdüğü faaliyetler,  firmalarının gerçekleştirdiği üretim, yarattığı istihdam ve ulaştığı ihracat değerleri ve en önemlisi de eğitim ve sosyal sorumluluk alanlarında hayata geçirdiği ilk ve öncü projelerle adı çok öne çıkan bir OSB‘dir. Biz de her yıl geleneksel olarak düzenlediğimiz “Made in Manisa” konseptli özel gala gecemizde, Bölge Sanayicilerimizin tüm bu başarılarına ithafen  “Gururumuza Gurur, Değerlerimize Değer” kattıkları için kendilerine ödül takdim ediyor ve Bölge yönetimi olarak teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Erkeklerin Yoğun Olduğu Bir Bölgede Kadın Yöneticiliği Anlatır mısınız?

İş hayatımın ilk gününden bu yana erkek egemen bir Bölgede yani eril düşüncenin baskın olduğu bir ortamda çalışıyorum. Her alanda kadın ve erkek sınıflandırmaları söz konusu olduğu gibi iş hayatında da kadın yönetici ve erkek yöneticilerin farkları var. Aslında genetik yapılarımızdaki farklılıklar yönetim tarzlarımız dahil daha birçok alanda kendini gösteriyor.
Bizim ülkemiz gibi ataerkil bakış açışına sahip, toplumsal cinsiyet temelli rollerden beslenen bir toplumda, iyi bir yönetici olmakla uyumlu olduğu düşünülen, bireysel hırs, cesaret, rekabet duygusu, risk alma ve baskın olma, mantık ile hareket gibi birtakım eril özellikler var. Ben bu özelliklerin nerdeyse tümünü taşıyorum. İletişim gücüm, iradem, mücadeleci yapım, disiplinli ve fazla detaycı olmam da benim karakteristik özelliklerim arasında yer alıyor. Tüm bunların yanında, kadınların daha çok sahip olduğunu düşündüğüm özelliklerim de var: samimiyet, sıcaklık, empati yetisi ve yardımseverlik gibi…

Yüksek bir aidiyet duygusuyla çalıştığım Bölgemde sosyal ilişkileri kuvvetli bir kadın yönetici olduğumu düşünüyorum. Biz kadın yöneticiler çalışma arkadaşlarımızın sorunları ile moral ve motivasyon açısından fazlasıyla ilgiliyizdir. Ancak diğer yandan biz kadınların duygusallığı veya empati yeteneklerinin fazla olması ciddi bir önyargı yaratıyor olmasına rağmen, konu işim olduğunda rasyonel karar vermekten hiç çekinmem.

Ben de bu hayatın içinde biri olarak hem özel hayatımda, hem de çalışma hayatımda ilgili rolleri ayrı ayrı yürütmek durumunda kalıyorum ve bununla baş edebilmek için de yoğun çaba harcıyorum. Örneğin birçok hemcinsimin iş yerlerinde uğradıkları haksızlıkları, mobbingleri, aile hayatlarının zarar görmesinden duydukları endişe ile yaşadıkları özgüven eksikliğini görüyorum. Kadınların erkeğe göre daha az becerikli, başarılı olma ihtimali daha düşük, liderlik vasfı olmayan kişiler olarak göstermeye çalışılmasını da üzülerek izliyorum.

Alışılmış kalıplar nedeniyle, kişilik erozyonuna uğrayıp “erkek gibi kadın” olarak anılmak istemedikleri için yöneticilik görevini kendilerine uygun görmeyen kadınlar var iş hayatında. İnanın hepsine dönüp “Kendinize bunu yapmayın, yaptırmayın!“  demek istiyorum.

Bir kadın olarak benim de üstlendiğim, ifasında zorlandığım çoklu rollerim olabiliyor. Ancak; ben çalıştığım pozisyonda deneyimime, kadın bakış açıma ve bu bakış açısıyla getirdiğim çözümlere, sonuç olarak kadın duruşuma yıllardır gösterilen saygı sebebiyle kendimi çok şanslı bir kadın yönetici olarak görüyor ve bununla çok gurur duyuyorum.
 
Hobileriniz – Fobileriniz nedir?

Denizi ve güneşi çok severim. Özellikle yazımı saatlerce denizde geçirebilirim. Amatör balıkçıyım. Tekne ile açılmayı saatlerce oturup oltanın ucundaki o vurma sesini dinlemeyi severim. Çok farklı türde kitap okurum. Üniversitede mühendislik eğitimi almış olmama rağmen hukuka karşı özel bir ilgim var. Bir hedefim de başladığım hukuk eğitimimi de en kısa sürede tamamlamak.

İyi bir film izleyicisiyim. Özellikle kriminal ve gerilim filmleri seyretmekten zevk alırım.
Ayrıca yeni dönemde resim sanatı ile ilgilenmeye başladım. Hafta sonları bir sanat atölyesi etkinliğine katılıp sanat tarihi üzerine yapılan konuşmaları dinlemeyi seviyorum. Bu vesile ile bir resme bakmak ve görmek arasındaki derin farkı analiz etmeyi öğreniyorum.

Seyahat etmek en büyük tutkularımdan biri. Özellikle yurtdışı seyahatlerinden, farklı kültürler tanımaktan çok zevk alırım. Gezdiğim birçok ülkeden küçük objeler biriktirmeyi çok seviyorum. Ofisimde buna ait oldukça büyük bir koleksiyonum var. En güzeli de bu hobimi bilen herkesin seyahatlerinde beni hiç unutmaması ve koleksiyonum için özel parça getirmesi... 
Takım sporlarından en çok basketbolu severim. Basketbolda KSK, futbolda ise Beşiktaş taraftarıyım. Eskiden iyi bir tenis oyuncusuydum. Şimdilerde zaman ayırmam zor olduğu için sadece izleyiciyim.

Kontrol edilemeyen, anlık her türlü sarsıntı da en büyük fobimdir. Bu deprem ya da uçakta türbülans da olabilir.
 
Toplumsal Hayatta Kadının Yeri

Ülkemizde nüfusun yarısını kadınlar oluşturmaktadır. Buradan yola çıkarak, biz kadınların toplumsal göstergelerdeki konumunu gözden geçirdiğimizde, gerçekten de kadınların “var” oldukları ölçüde toplumda “yer”leri var mı diye bir bakmak lazım.

Aslında cevabı hepimiz biliyoruz. Toplumumuzda kadınlara biçilen rol ve beklentiler belli:  Öncelikle doğası itibari ile ilk ve en önemli görevi, bir cana hayat vermek ve “anne” olarak dünyaya getirdiği çocukları yetiştirmektir.
Kadının her daim “hanedeki işlerden sorumlu olma durumu” var. Ve ne yazık ki bir de çocuk, hasta ve yaşlı bakımı gibi sadece kadınlarla bütünleşmiş işler var.

Ülkemizde özellikle 1960‘larda başlayan sanayileşme ile aileler, topraktan ayrılma ve kentleşme gerçeği ile yüz yüze kalmış ve bu değişim ile birlikte şehir yaşamının getirdiği ağır yükümlülükler altına giren ailelerde kadın iş yaşamına yönelmeye başlamıştır.
Önceleri evde ‘ek gelir’ kaynağı oluşturma düşüncesiyle başlayan kadının iş hayatındaki zorlu mücadelesi işte o gün bu gündür sürüyor. Ben, bugün istenen seviyede olmasa da, hem ekonomik hayatta var olan hem de sosyal hayatta söz sahibi olan kadınlarımızın sayısının giderek artmasını çok sevindirici buluyorum.

Eğitimde Fırsat Eşitliği
Kadınlar ile erkekler arasındaki farkın en fazla olduğu alanlardan bir diğeri de eğitim. Acı ama ülkemizde okuma yazma bilmeyenlerin nerdeyse %86‘sını kadınlar oluşturuyor.

Ailesi izin vermediği için, hane halkına ev işlerinde, aile bireylerine bakımda yardım etmek zorunda olduğu için okula gidemeyen kız çocuklarımızın sayısı o kadar çok ki... Bir şekilde eğitim olanağına kavuşan kadın da, toplumsal cinsiyet rollerinin getirdiği beklentiler sonucu istihdam alanına erkekler kadar katılamayabiliyor. Bunun yanında, ev içi emeklerinin karşılığını da alamıyor. Bugün çoğu kişi, sadece ev hanımı olmanın ne kadar zor olduğunun farkında değil.

Umuyorum ki bu tablo bir gün kökten değişecek. Bugün iş dünyasında yalnızca “erkek alanı” olarak belirlenen bazı sektörlerde artık kadın temsilcileri de görmek geleceğe karşı umudumu arttırıyor.

Siyasette Kadının Yeri

Ülke nüfusumuzun yarısını oluşturan önemli bir seçmen kitlesi olan kadınlarımızın, hem TBMM‘de hem de siyasette temsil edilme durumu oldukça düşük.

Kadınlarımız TBMM‘nin açıldığı 1920 yılından tam 15 yıl sonra seçme ve seçilme hakkına kavuşmuş ve ilk olarak 1935’te Meclise girmiş. Bugün TBMM‘deki kadın milletvekili oranı sadece % 17,3.

Türkiye, bu değer ile, kadın milletvekili oranında dünyadaki 192 ülke içinde 117'nci sırada yer alıyor. Avrupa’da 37 ülke içinde ise sondan üçüncü ve birçok Afrika, Asya ve Orta Doğu ülkesinin gerisinde.

Kadınlara karşı yürütülen pozitif yönlü politikaların başında 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kurulması olduğunu düşünüyorum. Bakanımızın bir kadın olması da beni ayrıca gururlandırıyor.

Siyaset yapan kadınlar aynı kulvardaki erkeklerle eşit olmayan şartlar altındalar. Bu şartları değiştirmek için zihniyet dönüşümüne ihtiyaç var. Bunun için de kadınların karar alma mekanizmalarında, “kadın bakış açısıyla var olmaları” gerektiğine inanıyorum.

Çalışan Kadınlar – Kadın Girişimciliği

Ülkemizde birçok başarı hikayesine imzasını atan çok değerli Kadın girişimcilerimiz var. Onlar, hem kendileri hem de istihdam sağladıkları kişiler için iş imkanı yaratmaya ve çalışma yaşamında daha etkin olmaya çalışıyorlar.
Bence hepsinin en önemli ortak özelliği başarıları ile çevrelerine ilham vermeleri… Dahası pes etmeden, sabırla ve istikrarla çalışmalarını sürdürmeleri; hayallerinin peşinden cesurca koşmaları.

Kadınlarımızın toplumdaki konumlarının güçlendirmesine vesile olan, gelişmişlik düzeyimizi etkileyen ve gelir dağılımındaki adaletsizliği önlemeye önemli katkılar sağlayan bu girişimcilik hareketlerini yürekten destekliyorum.
Dileğim, bakış açıları ve yeni iş fikirleri ile toplumsal alanda birçok öncü projeyi hayata geçiren Kadın girişimcilere hem kamu kuruluşları hem de özel kuruluşlar tarafından sağlanan teşviklerin ve maddi desteklerin arttırılması ve kadın girişimcilere gerek işletmelerini kurarken gerekse işletmelerinin faaliyetleri sırasında karşılaştıkları sorunların çözümünde destek verilmesidir.

Kadına Taciz, Şiddet, Kadın Cinayetleri?

Kadınlara, yalnızca “kadın oldukları için” uygulanan, cinsiyete dayalı ayrımcılık ile fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar veren, acı çektiren ya da öldüren davranışların tümüdür kadına şiddet. Toplumumuzun en büyük kanayan yarasıdır…

Şiddetin özellikle kadının toplumsal rollerine bağlı birçok nedeni var. Ancak özünde, sadece ayrılık talep ettiği için ya da kıskanıldığı için ve de en çok "namus” için öldürülen binlerce kadının ardında, çocuklarının ve ailelerinin dinmeyen gözyaşı var.
Ülkemizde hala durdurulamayan ve her gün maalesef ki yenisi eklenen kadına yönelik şiddet eylemlerini, yüreğimde hissettiğim en derin öfke ile kınıyorum. Sadece 2008 – 2020 arasında hayatını bu şekilde kaybetmiş 3621 kadının anısı adına; taciz, şiddet ve cinayet vakalarındaki mağdurların, faillerini ifşa etmek için uygun toplumsal ve yargısal güvencelerin sağlanmasını, ekonomik bağımsızlığı olmadığı için, hukuksal destek alamadığı için, iddia ve yargılama makamlarına ulaşamadığı için büyük travmalar geçiren mağdur kadınlarımıza destek verilmesini diliyorum.

YORUM YAZ
Diğer Haberler

Mizah yaşamdaki çelişkilerden doğar

Müzik yapmak nefes almak kadar önemli

Hakan Aysev: Benim tek kahramanım Annem

Şeker Ağa konuk

Kendi romanlarımın kapaklarını kendim tasarlayıp yağlıboya tabloya işliyorum

Huzurlarınızda Yücel Erten!

Arşiv