Eğitimin Modası veya bir kalıbı olmaz

Ekin Koleji kurucu ortaklarından- Genel Müdür, aynı zamanda 3 dönem Ege Çağdaş Eğitim Vakfı (EÇEV) eski başkanlığı da yapan Yasemin Reşitoğlu olmadan bu sayı olmazdı. Pandemi, eğitim süreci arasında bize zaman ayırdı ve derginize yakışır güzel bir çalışma oldu.

  • 0
  • 833
Eğitimin Modası veya bir kalıbı olmaz
© bizimizmir.net
Yazı Boyutu:

Sevgili Yasemin Reşitoğlu’nu tanımayan yok ama özellikle bilinmeyen yanlarıyla kısaca kendinizi anlatır mısınız?

Bir insanın hayatta karşılaşacağı en zor sorunun bu olduğunu düşünüyorum. Çünkü genelde insan yaptıklarının en doğru ve en iyi olduğunu düşünür ve kendini bu gerçeklik üzerinden tanımlar. Önce kendini bileceksin ve sonrada anlatacaksın! Çok zor. Her bulunduğum ortamda kendim olmaya özen gösteririm bu nedenle de pek bilinmeyenleri olan bir insan olduğumu düşünmüyorum. Genel olarak birkaç özelliğimden bahsedeyim . Hep çok şey bilmediğimi düşünerek öğrenmek arzusundayım buda merakımı tetikliyor. Bu nedenle deneysel ve çok meraklı olduğumu söyleyebilirim. Evrensel ve bireysel değerleri çok önemseyen, adil olmaya çalışan her türlü ayırımcılığı şiddetle reddeden, yaratıcılık yönü güçlü ve enerjisi yüksek, yaptığı her işe heyecan duyan ,çalışkan bir insanım. Aslında bizim kuşağın çalışmayı çok sevmek gibi bir özelliği var.
Dostluklar benim için çok önemlidir. En büyük zenginliğin iyi bir aile ve dostluklar inşa etmek  ve de korumak olduğun inanırım. Acıma duygusudan yoksun insanlardan ve hayat tarzıma müdahaleden hoşlanmam. Merkezimde her zaman insan vardır. İnandıklarımı sonuna kadar savunurum. . Elbette hoşlanmadığım ve değiştirmek için çabaladığım karakter özelliklerim de var yaşananları kolay unutamamak ve fazla iş odaklı olmak gibi.
 
Çok iyi bir kitap okuru olduğumu söyleyebilirim. Farklı  alanlara ait kitapları okumayı seviyorum. Son dönemlerde özellikle yakın tarih ile ilgili okumaya çalışıyorum.  Özellikle farklı türdeki iki kitabı aynı zamanda okumak beni dinlediriyor. Fillm ve dizi izlemeyi de seviyorum, elişi ile uğraşmayı da . Hobilerim var ve onlara zaman ayıramaya özen gösteriyorum. Zamanın ötesinde doğmuş insanları seviyorum ve örnek almaya çalışıyorum. Seyahat etmeyi çok seviyorum, tanıyabildiğim kadar kültür, gidebildiğim kadar ülke görmek  istiyorum. Bu nedenle tek bir yer ve tercih ettiğim ülke yok . Gittiğim yeri çok beğensem de tekrar gitmek yerine mümkün olduğunca farklı coğrafyalara gitmeye çalışıyorum. Kinestetik bir yapım olduğu için hareketli yaşanan her şey ilgimi fazlası ile çekiyor.

Doğanın 1,5 yılda ürettiğini 1 yılda tüketir hale gel dik ve bu süre daha da kısalmaya devam ediyor. Doğanın kendisini yenilemesine izin vermiyoruz. Dünyamızın daha yaşanası bir yer olması için “yardım edilmiş yoksullar yerine ortadan kaldırılmış yoksulluk” için  çabalamak gerektiğine inanıyorum ve bunun için farklı alanlarda yapılan çalışmalara destek vermeye çalışıyorum. Amaçları için sorumluluk almalıyız.İnsan üç kere doğarmış ilki annesinden ikincisi tercihlerinden 40 ında da  hatalarından geriye dönüp baktığımda hayallerimi gerçekleştirmiş şanslı insanlardan olduğumu düşünüyorum.
Yani çok yönlü olmayı seviyorum ve tercih ediyorum. Çünkü hayat hep hayalleri aşıyor.

 
Neden Eğitim, neden okul? Bir de “bu ülkeden kazandıklarımızı yine bu ülke için harcamalıyız” söylemi sizin için ne ifade ediyor?

Eğitimin ne kadar önemli olduğunu hepimizin malumu ve yapılacak müdahaleler le  nelerin başırılabildiğini de çok yakın zamanda deneyimledik. Yani eğitimi önemseyip doğru ve etkili çalışmalar üretmek gerekiyor. Biz kazanımlarımızı bu ülkede gerçekleştirdik. Bu nedenle de bu ülkeden kazandıklarımızı ülkemizle paylaşmamız gerektiğine inananlardanız. Bizim çalıştığımız iş kolu turizm, bu alanda yaratılan artı değeri farklı bir alanda değerlendirmeyi düşündüğümüzde bu alanın eğitim olmasına karar verdik. Çünkü Eğitim önemli ve çok çalışılması gereken bir alandı. Böylece Ekin Eğitim Kurumlarını 22 yıl önce kurduk. Ekin Okulları iki ailenin “Eğitim için farklı bir şeyler yapmak lazım.” Düşüncesi ile kurulan ve istikrarlı başarısı ile İzmir kamuoyunda bilinirliği yüksek olan yerel ve butik bir okuldur.

Ekin Koleji’ne doğru yolculuğa başlarken iki sene çeşitli araştırmalarla geçti. İskandinav ülkeleri başta, eğitimde başarılı oldukları kabul edilen ülkelerin eğitim model ve sistemleri, okul türleri, okul türlerine göre okutulan dersler ve izledikleri öğretim yöntemleri ve uyguladıkları teknikler ile ilgili bilgiler topladınız. 2 yıllık bir emek yerine direkt başlayamaz mıydınız eğitime?

Elbette bu araştırma ve çalışmaları yapmadan da eğitime başlayabilirdik. Eğitimin modası veya bir kalıbı olamaz. Ülkenin yapısal ve demografik  gereksinimleri ve pedagojik doğrular belirleyici olur. Yani eğitimde başarılı oldukları kabul edilen ülkeler de yapılan çalışmaların  ülkemiz için uygun olabilmesi pek de mümkün değil. Her ülke kendi gerçeklerinden yola çıkarak  felesefesini ve eğitsel proğramını özgün olarak olarak oluşturmalıdır. Bir okulun başarılı ve kalıcı olması , eğitimde iz bırakması için uzun bir çalışma süresi ve sonunda oluşturacağı felsefesine bağlıdır. Özellikle son yıllarda hızla açılıp aynı hızla devredilen pek çok okulun sorunun biraz da bu olduğunu düşünüyorum. Biz 2 yıllık bir süre ve emeği bu nedenlerle harcadık. Bu da başarıyı getirdi.

Ancak bu başlamak için yeterli olsa da gelişen ve hızla dijialleşen dünyada eğitim kalitesini artırmak için her geçen gün farklı eğitim stratejileri ve bilimsel metotlar etkin olarak kullanılmak gerekiyor. Bu nedenle eğitim bilim alnında yapılanları ve gelişmeleri takip eden ve sistemimize hızla adapte eden bir okul olmaya çok emek veriyoruz. Aslında bütün okulların görevi çocukları iyi tanımak ve becerilerine göre yönlendirme yapmak olmalı.
  3 dönem başkanlık yaptığınız EÇEV’i anlatar mısınız?

EÇEV 1995 yılında  ülkemizi aydınlık yarınlara taşıyacak nesillerin eğitimine katkıda bulunmanın bir yurttaşlık görevi olduğuna inanan “eğitimde fırsat eşitsizliğinin ortadan kaldırıldığı bir Dünya “ hayal ederek yola çıkan  96 çağdaş, aydın ve eğitime gönül vermiş birey tarafından kurulmuş yereldeki en büyük eğitim vakıflarından biridir. Eğitim sistemimizde, akılcı, bilimsel, eşitlikçi ve özgürlükçü uygulamaların yaygınlaşması ve kurumsallaşması için de çaba gösteriyoruz. Her yaştan çocuk ve gencimizin eğitim ve öğretimleri boyunca en temel insan haklarından olan “eşit ve yetenekleri doğrultusunda eğitim” fırsatlarına erişebilmelerini, hedefi ve vizyonu olan bireyler olarak toplumda yer almalarını sağlamaya amaçlıyoruz.
 Hayallerimiz Dünya ölçeğinde de olsa bu hayalleri gerçekleştirmek için yakın çevremizden başlayarak somut çalışmalar üretiyoruz. İzmir’de iki tane Eğitim Merkezimiz var, Yamanlar ve Altındağ’da. Her ikisi de çokça göç almış, çok nüfuslu ve ekonomik olanakları sınırlı ailelerin yaşadığı dezavantajlı bölgeler. Burada çevre devlet okullarına giden ilk ve ortaokul öğrencilerine, hafta içi okul dışı saatlerde akademik eğitim desteği veriyoruz. Hafta sonlarında ise bu çocuklarımız, kendi okullarının ve ailelerinin olanakları ile erişemedikleri kültür, sanat, bilim atölyelerine katılma olanağı buluyorlar. Tüm bunların yanında ağırlıklı üniversitenin eğitim fakültelerinde okuyan gençler olmak üzere  lise, ortaokul ve ilk okul öğrencilerine burs veren bir vakıfız. Bu güne kadar yaklaşık 20.00 dolayında öğrenciye bursu yarattık . Ve bu burslar tamamen bağışlardan karşılandı. Çünkü EÇEV in bağış dışında başka herhangi bir geliri yok.

Burs ve eğitim merkezlerindeki faaliyetlerimizin dışında ,öğretmenlere yönelik programlar, edebiyat ,kültür ve sanat alanında yaptığımız çalışmalara İzmir’in eğitim hayatına 25 yıldır katkı koyup değer yaratıyoruz.
Umut? Sözcüğü sizin için ne ifade ediyor?
Çok klişe olacak ama benim için umudun anlamı görsel olarak ifade edilse kaya parçasında hayat bulan bir çiçek olurdu. Sözel olarak ifadesi de her kes vaz geç dediğinde kulağımda yeniden denemelisin diyen fısıltıdır.

Biraz havayı değiştirelim. Aslında bu sorunun muhatabı Sevgili Doğan Reşitoğlu ve kızlarınız ama size soracağız. Yasemin Reşitoğlu nasıl bir eştir? Nasıl bir annedir?

İşte yine yanıtı zor bir soru. Onların eminim farklı yanıtları olacaktır. Bu soruyu eş kimliğimle şöyle yanıtlamak istiyorum. Öğrencilik yıllarımda şiir denemeleri yapan bir arkadaşımın yazdığı dize şöyleydi “kolay değil seni ben bilip bize gitmek” eşimle biz olmayı başardık ve onun hayat mücadelesinde arkasında değil ama yanında durdum.

Anne olarak çok verici ve çocuklarının her istediğini yapan bir anne olamadım. Ama onlarla etkinlik yapmayı, sanatsal aktiviteler izlemeyi ve bağımsız hareket edebilme becerilerini geliştirmeyi çok önemsedim. Her ikisiyle de küçük prensi, seviyelerine göre mitolojiyi  birlikte severek okuduk. Küçük prensten ” gülü senin için önemli kılan onun için harcadığın zamandır ” meteforuyla onlarla uzun değil ama etkili zaman geçirmenin önemini , tilkiden de ” ölene kadar sorumlusun gönül bağı kurduğun her şeyden” metaforuyla  sorumluluk ve gönül bağının kurmanın değerini anlamalarını sağlamaya çalıştım. Sanıyorum bunun sonucu  her ikisinin seçtikleri alanlarda emin ve başarılı olarak yürümesini  oldu.

 Mutfağı sever misiniz? Yapmayı ve yemeği sevdiğiniz, eşinizin ve çocuklarınızın sevdiği bir yemek var mıdır?

Mutfağı çok sevdiğimi söyleyemem  ama şekersiz reçel, ekmek, turşu, yoğurt , sirke ve kefir dahil pek çok şeyi evde kendim yapmaya gayret ediyorum. Deneysel mutfakları seviyorum ve pek çok başarısız denemeden sonra oluşturduğum reçetelerim var. Lezzet konusunda başarılı bir aileye sahip olduğum için benim de elimin lezzetli olduğu söyleniyor. Son yıllarada hep annemin elinden yemeğe alıştığım Malatya yemeklerini  de yapmaya başladım. Yöresel yemeklerimiz çok zor ve anne elinden yemek de çok özel. Yapmayı değil ama ailecek yemeyi en çok sevdiğimiz yemek içli köfte.

Varsa eğer boş zamanını nasıl değerlendirirsiniz? Sanat, spor var mı yaşamınızda?

Boş zaman diye bir kavram bilmiyorum. Daha öncede söylediğim gibi yaptığım her işi aşkla severek yaptığım için hobilerimi de hayatımın bir parçası olarak görüyorum ve her dönem hayatımda olmalarına dikkat ediyorum. Örgü ,her türlü el işi aktivitesi, olta balıkçılığı ve kayak en sevdiklerim. Spor aralıklı olarak hep var hayatımda gençlik yıllarımda aktif olarak yaptığım basketbol gibi sportif aktivite giderek yoga , plates gibi daha yavaş aktivitelere evrildi. Her tür doğa sporu ve aaktivitesini çok seviyorum.  Sanat en zayıf olduğum alan.Çok isterdim sanatın birkaç alanında da etkin olabilmeyi ama amatör tiyatro yapmak dışında izleyici ve dinleyici olmaktan öte geçemedim.
 
8 Mart Dünya Kadınlar Günü ile ilgili sorulara geçiyoruz.
 
Toplumsal Hayatta Kadının Yeri? İle başlıyoruz.

Kadının toplumdaki yeri,  farklı toplumlarda farklı biçimlerde ve boyutlarda olsa da günümüze de hâlâ kadınların toplumdaki yerini sorgulamakta olmamız bana çok acı ve incitici geliyor. Bana göre bu sorun ,çok yönlü ve tarihsel kökenleri oldukça derinde olan bir sorun. Hepimiz biliyoruz ki genelde toplumda kadının pozisyonu düşük olarak değerlendirilip erkek ile eşit seviyede eğitim imkanını verilmemekte. Ülkemizde ve dünyada ki pek çok ülke kadını, çocuğun bakımı ve büyütülmesi ve ev işlerinin tek sorumulusu olarak cinsiyetçi bir bakış açısı ile tanımlanıyor. Böylecede kadınlar toplumsal hayatta erkeğin gerisinde hemde bir kaç adım gerisinde olmak zorunda kalıyor.

Ülkemizde kadının eğitim, hukuk ve toplumsal alanda ilerlemesi ve bu alanlarda güçlü bir konuma gelebilmesi  toplumda hak ettiği yerde olması için Cumhuriyetle birlikte pek çok adım atılmış olmasına rağmen istenilen düzeye gelinememiş. Son yıllarda  kadının toplumsal hayatta yer alması için Atatürk’ün yaptığı çalışmalar ve cumhuriyet kazanımları da maalesef bir geriye gidiş olduğu da hepimizin malumu. Gelişmiş ve insancıl bir toplum olabilmek için bu kalıpları kırılmak zorundayız. Kadınların hayata faal olarak bir katılımını ve  üretken olmalarını sağlamak zorundayız.

Bir eğitimci olarak Eğitimde fırsat eşitliği var mı?

Özellikle ülkemiz ve benzer ülkelerede eğitimde fırsat eşitliğinden söz edemeyiz. Elbette Bu eşitsizliğe neden olan pek çok faktör. Gerek demografik yapımız , gerek se ülke ekonomisinin geldiği nokta nedeniyle gelir dağılımıda ki eşitsizlik en önemlileri .

Siyasette Kadının Yeri ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Son yıllarda Kadınların eğitim, meslek seçimi ve iş hayatına katılım da daha iyi olmaya başladı ama siyasal yapılanmada bu oranın istenilen düzeyde olamıyor. Bu konuda çalışan STK lar bile bu konuda istenilen ilerlemeyi kaydedemiyor. Türkiye de nüfusun yarısını oluşturumamıza karşın  karar alma süreçlerine katılamada ve siyasette eşit oranda temsil edilebilmede çok çok düşük bir seviyedeyiz. Bunda kadının toplumsal hayattaki yeri,  cinsiyet rolü elbette etken ama bence en  önemli etken bu alanda erkek egemen anlayış.

Çalışan Kadınlar- Kadın girişimciliği?

Avrupa’da,  nüfusun  %  52’si  kadın  olmasına  rağmen;  kendi  işletmesinde  çalışanların  %  34, 4’ü   ve   start-up girişimcilerin % 30’u kadındır. Ülkemizde nüfusun yarısını kadınların oluşturmasına karşılık hayatın da iş hayatında bu otranın olmadığı hepimizin bildiği bir gerçek. Tüm bu rakamsal gerçekliğe rağmen ülkemizde de Dünyada da  Kadın girişimciler giderek daha  önemli bir yere sahip olmaya başladı. Son yıllarda Dünya genelinde daha önceki yıllarda hiç olmadığı kadar kadın, üst yönetim kademesinde poziyonların da görev alıyor. Hal böyle olunca  kadın ve erkek arasında yönetişim ve çalışma prensipleri arasındaki farklılığa dikkat çekilmeye başlandı.

“Kadının kadının kurdudur”söylemi bana hep çok itici gelmiştir. Kadınların takım çalışmasına yatkınlığı, (ki geçmişimizde ki İmece kültürü bunun en bariz göstergesidir) çözüm odaklı olması, sabrı, yüksek arabuluculuk  özelliği, yaratım gücü ve çok yönlülüğü  girişimcilerde bulması gereken en önemli özelliklerdendir. Bu çerçeveden bakıldığında iş dünyasında olmasa bile pek çok kadının bu özellikler sahip olması sayesine ailenin yükünü başarı ile taşıdığını görüyoruz.
 
Bu konu hakkında çok şey söylenebilir ama gerek kadın girişimcilerin gerekse  kadın üst düzey yöneticinin işletmelere getirdiği kadın  bakış açısının kadın  bakış açısının  yarattığı değişim ve gelişimin fark edilmesi istihtamının ve girişimlerin önünü açtı. Önümüzde bir Yeni Zellanda örneği var. Başbakanı ve önemli üç bakanı kadın olan, Yeni Zellanda pandemiyi ilk kontrol eden ülke oldu. Hem de yaş ortalaması 32 olan 4 kadın bu başarıda önemli bir rol oynadı. Özellikle ülkemizde kadınların daha fazla işgücünde yer alabilmesi için, aile içerisindeki rollerin yeniden tanımlanması ve kadın istihtamının kösteklenmesi yerine  artırılmasına yönelik planlamalar yapılmasına ihtiyaç var. Sadece son yıllarda ülkemizde kadın girişimciliği adı altında işlevseliği olmayan incik boncuk ve kes yapıştır düzeyinde değerlendirilmeye çalışması üzüldüğüm bir nokta  olarak belirtmek istiyorum.

Biliyorsunuz ülkemizde Çocuk Gelinler gerçeği var. Bu konudaki görüşleriniz?

Annesiyle arasında 15 yaş fark bulanan bir kadın olarak bu sorunun en yakın muhataplarından biriyim ve doğduğum coğrafyada eskiden daha yoğun olmakla birlikte  maalesef halen erken yaşta evlilik en başta gelen toplumsal sorunlarımızdan biri. Oyun çağında kendini ”evlilik oyunu” içinde bulan yaşıtları  parkta oyun oynarken evlere , evlerin mutfağına hapsedilmiş çocukların yaşadığı bir coğrafyadayız. Başta söylediğim gibi biz annemle kardeş gibi büyüdük ,annemim yaşayamadığı gençliğini, heveslerini ve  içinde biriktirdiği duyguların en yakın şahidiyim. Başta eğitimsizlik ve ekonomik gerçekliğimiz olmak üzere aslında sosyolojik temelli bir sorun olduğu için bu alanda pek çok sayıda çalışan STK olmasına rağmen çözmek hiç de kolay değil. Ama cinsiyetten bağımsız her insanımızın bu sorunun çözümünde taşın altına elini koyması gerekiyor.

Kadına Taciz, Şiddet, Kadın Cinayetleri konusunda ne diyeceksiniz?

İstatistiklere Dünya genelinde her gün 137 kadın partneri, eşi ve yakını tarafından öldürülüyor.Kadına yönelik şiddet bir insan hakları ihlalidir ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sonucu ve sebebidir. Gökkuşağı temalı bir çocuk kitabının yasaklandığı bir ülkede, kadının yeri mutfak ve evidir diyen çocuk kitaplarını yazıldığı, 17 yaşında yeğeni tecavüz eden amcanın tutuksuz ,17 koyunun ölümüne sebep olan çobanın mülke zarar verdiği için  5 yıl hüküm aldığı bir ülkede  utanç içinde yaşamaktayım. Kadın dediğin şöyle erkek dediğin böyle olur kalıplarına sıkıştırılmışız, bu kalıp dışına çıkan erkeği erkek kadını kadın olmamakla suçluyoruz. Üstelik bunu pek çok kadınımızda yapıyor. Bir kadının insan gibi görülüp saygı duyulması için birinin annesi ,birinin eşi yada kızı olarak anılmaması gerektiğini artık öğrenmeliyiz. Kadın ya da erkek ilişkilerinde birbirlerinin malı değildir. Hiçbir şey tacizin, şiddetin ve  tecavüzün bahanesi olamaz .  Aynı çocuk gelinler olayında olduğu gibi bu sorun da en ,en büyük sosyolojik sorunlarımızdan biri .Bu sorunun çözümünde Sorunun çözümünde Adalet ve Hukuk çok önemli ancak de eğitim ve haklarını bilme konusunda bilinçlendirmek, syalnızca erkek çocuklarımızın değil kız çocuklarımızın da bilinçlendirilmesi ve ötekinin haklarına saygılı olmanın gerekliliğinin öğretmek gerekiyor. Bu sorunu kadın erkek demeden bir insanlık sorunu olarak ele almak ve  topyekûn çaba içinde olmak zorundayız. Evet İstanbul sözleşmesi var ama Hiçbir sözleşme hiç bir kanun uygulamaya geçmediği sürece işe yaramaz. Hukuksal  kazanımlar ve kazanımların uygulanabilmesi için de etkin bir mücadele içinde olmamız gerekiyor.

Çocuk ta yaparım Kariyer de sözü sizin için ne ifade ediyor.

Çocukta yaparım kariyerde söylerken kolay ama uygulamada zor olan durum . Çocuğum olmadan önce bu soruyu çok keskin olarak yanıtlayabilirdim ancak anne olunca durum değişiyor. Anne olduktan sonra anladım ki sorunun tek ve keskin bir cevabı olamaz. En azından benim için. Ben bir kadın olarak kariyer uğruna çocuğu , çocuk uğruna da kariyeri feda etmemenin başarılabileceğini düşünüyorum. Eskiden biraz daha zordu belki her ikisini bir arada yürütmek ama sosyal ve kültürel yapıdaki değişim, tekonolojideki  gelişimin sunuduğu olanaklar  ikisini at başı götürebilme şansı sundu. Elbette  siz çalışmaya giderken anne gitme  diye , bakıcı yerine ben sadece seni istiyorum diyen bir çocuğun duygusunu da anlamak gerek ama bir eğitimci ve anne olarak şuna inanıyorum ki geçirilen zamanın uzunluğundan ziyade niteliği ve etkililiği çok daha önemli. Üzerinden zaman geçip büyüdüklerine sizin bir anne olarak yaptıklarınızdan ve başarılarınızdan gururla bahsediyorlar. Çünkü üretmeyi Seven bir insanın bundan mahrum olması sonucunda yaşayacağı mutsuzluk da çocuğuna yansıyacak ve doyumlu bir ilişkiyi zedeleyecektir. Tabi bu benim doğrum, birini veya diğerini seçmeninde yanlış olduğu söylemiyorum. Her bireyin doğrusu farklı olabilir. Bizler seçimlerimizi yaşarız

YORUM YAZ
Diğer Haberler

Mizah yaşamdaki çelişkilerden doğar

Müzik yapmak nefes almak kadar önemli

Hakan Aysev: Benim tek kahramanım Annem

Şeker Ağa konuk

Kendi romanlarımın kapaklarını kendim tasarlayıp yağlıboya tabloya işliyorum

Huzurlarınızda Yücel Erten!

Arşiv