Fuar'da minder sattık...

  • 0
  • 4.595
Yazı Boyutu:

Tiyatronun “Dibine Düşen Armutlar”ı,  Türk Tiyatro’nun efsanesi Nejat Uygur’un oğulları Süheyl ve Behzat Uygur kardeşler konuğumuz oldu.  Uygur kardeşlerle baba Nejat Uygur’u, geçmişten bu güne İzmir Fuarı’nı, kırılganlıklarını, sevinçlerini, mutluluklarını, Ekici över, Fuar Mehtap Bahçesi ve Çamlık Senar’da minder sattıkları günleri, Türk tiyatrosunun dününü bu gününü, Türk sinemasını, televizyonunu ve sosyal Medyayı konuştuk.  Söz arasında Antalya Büyükşehir Belediyesi - Antalya Kültür Sanat Vakfı işbirliği ile 6 - 12 Ekim 2012 tarihlerinde düzenlenecek  olan 49’ncu  Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin büyük jürisine  Hülya Avşar’ın başkanlığının belli olmasının ardından çıkan tartışmaları sizler için konuştuk...
 
BİZİMİZMİR: Sevgili Behzat ve Süheyl , sizin de İzmir’ın birer ferdi olduğunuz düşünüyoruz ama yine de Hoş geldiniz.
BEHZAT:
Hoş bulduk…
 
SÜHEYL: Haklısınız. Biz de doğum yerimiz İzmir olmasa da İzmir’in bizim için ayrı bir önemi olmasının getirdiği bir sonuç: İzmirliyiz...
 
BEHZAT:  Haklı söze söylenecek bir şey yok…

BİZİMİZMİR: İzmir, İzmir Fuarı, Nejat Uygur  sizin için ne ifade ediyor?
 
BEHZAT: Böyle bir soru sorduğunuz  zaman  4 gün konuşuruz herhalde. Zamanınız var mı?
 
BİZİMİZMİR: Var, dinlemeye hazırız…
BEHZAT: Evet, şu anda oturduğumuz Reyhan Pastanesi’nden başlayıp  4 gün konuşuruz bunu…
 
İzmir denince Uygur ailesi olarak hepimizin gözleri dalar, içimiz burulur, tüylerimiz diken diken olur. Biz İzmir’i bir başka seviyoruz. İzmir bizim evimiz gibi. İzmir’de olduğumuzda günümüzün bir kısmı Reyhan Pastanesi’nde başlar İzmir’de tamamlanır. Basmane’sinden,  Alsancağından Konağına kadar her yeri gezeriz. Her bir köşesinde aynı bir anımız vardır. İzmir Fuarı bizim için bambaşka bir anlam taşır.   
 
SÜHEYL: İzmir Fuarı denince burnumuzun direği kırılıyor.  İzmir Fuarı’nda Çamlık Senar Nejat Uygur
Tiyatrosu vardı, yıkıldı. Bir ara Nejat Baba’nın büstü ortadan kayboldu. Bir yere koymuşlar, birlikte gittik gördük. Tiyatronun yıkılmış olması,  fuarın içinde tiyatroların olmaması bize ağır geliyor doğrusu.  Fuar dönemlerinde  10’larca tiyatronun geldiği İzmir fuarlarında çeşitli tiyatrolar gelir ve çok iyi işler yapardı.
Şimdiler de ise fuar dönemi tiyatro sayısı bir elin parmaklarını geçemez. Yolda vatandaşlar yolumuzu kesip fuara neden gelmediğimizi soruyor. Çünkü vatandaş bile eksikliğin bilincinde.  Biz buna çok üzülüyoruz. Bunun karşılığını vermek bizim boynumuzun borcu ama bizim kadar herkesin taşın altına elini sokması gerek.
 
BEHZAT: Fuar eskiden bir ay olurdu . Nejat Baba fuardan 3 ay  öncesi gelir hazırlıklar yapar, oynardı.  Biz hazırız. Bu yıl geçti. Önümüzdeki yıldan başlayarak İzmir Büyükşehir Belediyesi  ve İzfaş yönetimi organize etsin, fuarın içinde  sahneler hazırlasın. Tiyatrolar gelsin. Biz de Uygurlar olarak geçmiş fuar günlerini İzmirli fuar ziyaretçisine sunalım. Fuar zamanı fuara özel repertuvar hazırlayalım.  Bu geleneğin sürmesini bizim kadar İzmirliler de arzu ediyor.
 
     Çamlık Senar kulisindeki dut ağacı
 
SÜHEYL: Adı Kültürpark ama kültür ile ilgili hiçbir şey kalmadığını görüyoruz.  Tekrar  yaşatmak ta bizlerin, yerel yönetimlerin ve işadamlarının elinde.  Biz İzmir’e her sene geliyoruz ama fuar süresi Behzat için ‘de benim içinde büyük önem taşıyor. Her fırsatta oynamak için Behzat’la birlikte İzmir’e geliyoruz , gelmek için çaba harcıyoruz. Çok çalışıyor, çabalıyoruz. Fuar içinde böyle bir şey olursa biz de çok mutlu oluruz, her halde başka gurupları da mutlu eder.  
 
BEHZAT:  Fuar dönemi Türkiye genelinde başka turnelerimiz var ama bizim için izmir çok önemli.  Mesela bu yıl oynadığımız oyun aslında 1969’da babamızın oynadığı “Bazıları Musakka Sever” güncelleştirilmiş  versinoyu “Benimle oynarmısın”.  Fuarda da Nejat Uygur repertuvarından bazı oyunlar oynamayı düşünüyoruz.  Babanın oyunlarını zaman yenileyerek, güncelleyerek  bu oyunları tekrar oynayacağız.
 
SÜHEYL: Dile kolay 1969’da, yani Ekici över, Fuar Mehtap Bahçesi, Çamlık Senar Nejat Uygur Tiyatrolarında oyun öncesi minder satarak tiyatroya başlayan bizler için ayrı bir önem taşıyan o günlerden beri, yani 43 seneden beri aksatmadan her yıl İzmir’e geliyoruz.  Birşeyler bizi çekiyor…

GÜLDÜREN  SEBZE VAR MI?
BİZİMİZMİR: Babanız gibi siz de hep komediyi seçtiniz. Komedi dışına taşmayı düşündünüz mü?
SÜHEYL:
Korku komedi düşünüyoruz(kahkahayı basıyor). Bizim misyonumuz seyirciyi güldürmek, düşünmeden güldürmek. Seyirci geldiğinde Kahkaha timingi 30 saniye de bir olmalı.  Seçtiğimiz oyunları buna göre seçiyoruz.  Tabii ki oyunlarımızda yer yer dramatik ögeler kullanıyoruz.  Babadan kalan miras… Dram neden oynayamayalım ki?  Belki Repetuvar oluşturduğumuzda zaman zaman Süheyl- Behzat Uygur tiyatrosunda olabilir ama gerek yok. Çünü, TV deki dizilerde öldürüyorlar. Tecavüzleri görüyorsunuz kadın programlarımda, stadyumlarda, her yerde.  Herkes ağlıyor, haberler fena. İnsanlar bu kadar gerilmişken biz de tiyatromuzda insanları birazcık rahatlatalım, Güldürelim istiyoruz….  Dram oynamak inanın bizim için çok kolay.
 
BEHZAT:Babamızın bir lafı İnsanı ağlatabilen bir sebze var: Soğan. İnsanı güldüren Güldürebilen hiçbir sebze meyva yok.  İşin zor kısmı bu.  Biz de işin zor kısmını uyguluyoruz. Biz de zor kısmını uyguluyoruz.
 
BİZİMİZMİR: Nejat Uygur gibi bir babanın oğlu olmak nasıl bir şey?  Zor mudur?
BEHZAT:
Nejat Uygur’un oğlu olmak inanamayacağınız kadar zor. Bize bambaşka bir sorumluluk yükledi.  89’da tiyatromuzu kurduğumuzdan beri babayı  ve seyirciyi mahcup etmedik.  Nejat Uygur gibi olabilmek mümkün değildir O bir klasiktir. En azından onun çırakları olarak onun bize öğrettikleriyle  ondan gördüklerimizle  bir mahalle edindik diye düşünüyorum. Babanın bize bırakacağı en önemli miras, onun oynadığı oyunlar, kuliste ondan öğrendiklerimiz,  onunla birlikte Türkiye’yi defalarca dolaşmamız.  Ondan biz önemli bir bayrağı devraldık ve ona layık bir şekilde sürdürmeye çalışıyoruz.  Hastalandığından bu yana vatandaşlar bizim hatırımızı sormadan önce onu soruyorlar. “Nejat Baba Nasıl?”
 
SÜHEYL: aracılığınızla sevenlerine duyuralım. Evinde birkaç yıldan bu yana istirahat ediyor. Nefes alıyor ya bizim için yeter. Annem ve çocukları 5 kardeş çok iyi bakıyoruz 86 yaşındaki sevgili babamıza...
 
BİZİMİZMİR: Diğer kardeşlerinizin sanatla arası nasıl?
BEHZAT:
Bildiğiniz gibi Süheyl ile tiyatromuz var. Süheyl’in ikizi Süha Çocuk tyatrosunu seçti. Ahmet  konservaturvarda öğretim görevlisiydi mezun(Emekli)  oldu.  yanımızda müdürlüğümüzü yapıyor.  Kemal ise şair. 
 
BİZİMİZMİR: Devlet Tiyatrolarından olsun özel tiyatrolardan olsun oyuncuların büyük çoğunluğu dizilerde. Ne düşünüyorsunuz?
BEHZAT: Tiyatrocular,  tiyatro oyuncusu oldukları için o dizilerde yer alıyor ve başarılı oluyorlar. Tabii ki güzel paralar kazanıyorlar, kazansınlar ama esas evlerini,  tiyatrolarını unutmamalılar.  Diziler, televizyonlar biter ama yine tiyatro devam eder. Yıllarca TV’lere program yaptık ama TV programları yaparken de tiyatroyu sürdürdük. Tiyatroya nankörlük yapmadık.  Tiyatro oyuncusunun yeri tiyatro sahnesidir. Onları tiyatro sahnesinde izlemiş, sevmiş alkışlamış, seyirciye bunu yapmaları doğru değil.  Bırakın şimdiki kuşağı, Zeki Alasya- Metin Akpınar’ın bile tiyatro sahnesinde olmamasını bile şiddetle kınıyorum. Çünkü Zeki – Metin  ikilisinin tekrar tiyatroya geri döneceklerini duyduğumuzda  çok sevinmiştik ama hevesimiz kursağımızda kaldı.  Tiyatrocu tiyatro sahnesinde olmalıdır.
 
SÜHEYL: Tercihini dizilerden yana yapan arkadaşlarımıza da hak vermiyor değiliz.  Çünkü, TV para kazanmak için iyi bir mecra. Ama tiyatroyu bırakmamak lazım. Televizyon bu gün var yarın yok. Bir diziye  çok güvenip tiyatroyu bırakıyorsunuz,  dizi tutmayabiliyor,  ya da kaldırılıyor. İkisi bir arada giderse ne güzel.
 
BEHZAT: Tiyatro deyince nedense yapımcıların tüyleri diken diken oluyor.  Tiyatrocu arkadaşların benim tiyatrom var dedikleri zaman rahatsız olmak yerine hoş görmeli, tiyatro yapmalarına olanak sağlamalılar.  Benim tiyatrom var denildiği zaman sinirleniyor, “bana tiyatro deme, turnem var deme” diyorlar…
 
BİZİMİZMİR: TV’ler, diziler tiyatroyu ne kadar etkiliyor?
BEHZAT:
Bu, sizin sahnede yaptığınıza, oynadığınız oyuna da bağlı. Biz yerel yönetimlerle oynuyoruz. Bayraklı’da Onur Mahallesi’nde Amfi tiyatroda, Gültepe’de oynadık. Tiyatromuzu yaptık.
“Gişemizi açtık. Seyirciyi bekliyoruz” lafları artık 70’lerde, 80’lerde kaldı. Sizde bu iş böyledir diye boşveremezsiniz. Kovalayacaksınız. Ne zormuş ustaların isi. Nejat baba 3 ay gelir oynarmış. Ortalama 800 kişi gelecek ki gazete ilanı, Teknik Kadrosun parası, salonun kirası, vergisi masrafları karşılayacaksınız. İş yapmadığın her gün zarar. Nejat baba salonları doldurabilmek için her gün yeni yöntem arar dururmuş. Her günde o salon doluyormuş. Ben oynuyorum seyirci gelsin diye düşünürseniz sadece tiyatro değil, her iş ölür. Şu anda Reyhan Pastanesi varsa kalitesiyle, hizmetiyle var. Üstüne bir şeyler koyduğu için var. Tiyatrocuların da bunu düşünmesi lazım. Rekabet varsa o rekabete göre yeni alanlar arayacaksın. Bunları ararsan ne televizyon, ne sosyal medya tiyatroyu öldürür. Televizyondaki dizilerden bir süre sonra insanlar sıkılacak. Zaten sıkılmaya da başladı.  Çünkü hepsinde aynı şeyler var. Herkes birbirlerine tecavüz ediyor.  Hızını alamayıp nerdeyse gelip bize de tecavüz edecekler. Sete  arkadaşlarımızı sette ziyaret etmeye gidiyorum. Korkuyorum o hızla bize de mi tecevüz edecekler.
 
BİZİMİZMİR: Sosyal medyanın etkisi ne kadar?
BEHZAT:
Televizyon tiyatroyu, sosyal medya da televizyonu etkiliyor.  İnsanlar, bilgisayar önlerinde, televizyonları açık, cep telefonu ellerinde yaşar oldular.  Ama bunun geri dönüşümü olacak. Canları sıkılacak insaların. Sosyal olmaya çalışırken  A’sosyal olursan  bir süre sonra özlem duyarsın. Nasıl ki bir köye gideyim, köyde yaşayayım. Temiz hava, sessizlik olsun kafamı dinleyeyim dersin,  bir süre sonra TV ve sosyal medya aracılığıyla sosyal olmaya çalışırken sessizliğe itişi bitecek ve tekrar insanları sanat dallarına itecektir.  Antik Yunan’dan bu yana tiyatro vardı, var olacak.  Kimse telaşlanmasın,  geri dönüşüm olacak. 
 
BİZİMİZMİR: Yeni oyunlar, yeni senaryolar var mı?
SÜHEYL: Evet senaryo sıkıntımız var. Dizilere senaryo yazmak daha karlı bulununca herkes dizi senaryolarına yüklendi ve sıkıntı başladı.  Biz de üniversiteli genç yazarlarla çalışalım istedik, çalışıyoruz. Oyunlar yazılıyor, geliyor, bakıyoruz,  ismi  bilinmedik bir yazar çıkartırsak çok mutlu oluruz. Gençler çok başarılılar. Çok zeki adamlar var. Sosyal medya yazarlığı biraz daha geliştirir diye düşünüyorum.  Ayrıca tiyatro oyunu yazan yeni yazarların yanısıra  profesyonellere de kapımız açık. Bu arada İki yeni oyun yazdırıyoruz  profesyonel  yazarlara.  Twitter’den gençlerin yazıp gönderdiği skeçlerden de bir kolaj yaptıracağız.
 
BİZİMİZMİR: Sosyal Medyanın Türk izleyicisi üzerindeki etkisini nasıl buluyorsunuz?
BEHZAT:
Sosyal medyayı olumlu kullanırsan neticeleri çok güzel oluyor. Mesela kan arandığında hemen çözüm bulunabiliyor. Buna örneği Foça’da saldırı sonucu yaralanan askerlere kan anonsu denince hızlı örgütlenmesi olarak verebilirim. Deprem de göçük altında kalan bazı insanların Okan Bayülgen’e twitle ulaşarak kurtulmaları gibi.  Sosyal medya çok ilginç. Herkes yazıyor. Kimisi sosyal sıkıntılarını dile getiriyor.  Aslında tiyatroda da sinemada da tanıtım için çok  önemli. Duyurularını benzeri şekillerde  yapabilirsin. Benim sosyal medyaya girmem Nejat baba ile ilgili yazanların yüzünden oldu ve bilmediğim bir yığın şey öğrendim.  Tabii oranın çakalları da türemiş hemen.  Kendi Twitter hesaplarının takipçilerini çoğaltmak isteyenler olabileceği düşünesinden yararlanmak isteyenler de çıkıyor. Birileri de bana tosladı. Twitterden üst üste bir taciz mesaj gelmeye başladı: “takipçi satın al” diye.  Twiti gönderene “yapma, istemiyorum” diye yazıyorum. Yetmeyince bu kez “bir daha bana yazarsan  sen de babayı al diye twit atacağım” deyince kesildi.  Meğerse takipçin çok olunca reklam bile alabiliyormuşsun. Bazı sanatçılar takipçileri çok göstererek  örneğin ‘beni 500 bin kişi takip ediyor’ diyerek reklam alarak para kazanıyorlarmış meğerse…
Ben, Sosyal medyadan  gittiğimiz tiyatro oyunundan sonra oynadığınız bölgeye göre gözlemleyebiliyorum.  Örneğin Karşıyaka’ da oynadığımız zaman takipçimiz  600- 700 kişi, daha dış bölgelere çıktığınız da bu 3- 4 kişiye düşüyor. Öyle bir gözlemleme yapabiliyorum. TV izleyicininden  Sosyal medya da elinde bilgisayar özellikli telefon olan herkes girebiliyor.
 
BİZİMİZMİR: Dizi teklifi geliyor mu?
SÜHEYL:Dizi teklifleri tabii ki geliyor. Ele yüzü düzgün, eğlenceli bir şey varsa neden kabul etmeyelim ama tek koşul,  tiyatromuzla birlikte.
 
BİZİMİZMİR: Sinema filmi?
BEHZAT: Bir sinema filminde konuk oyuncular olarak görev aldık. İyi kalitede bir senaryo gelirse eyvallah. Babam 60-70 yıl tiyatro sahnesindeydi ve hiç bir zaman öncelikle televizyon ve sinema demedi. Bizim de önceliğimiz tiyatro. Bazılarının: “Aslında sizin sinema yapmanız lazım” lafları sinirlendiriyor beni de Süheyl’i de.  Ya, arkadaş biz aslında daha iyisini yapıyoruz. Tiyatro yapıyoruz.  Sinema bir sanat dalı değil ve illa sinema filmi yapma zorunluluğumuz da yok.  
 
SÜHEYL: Sinemada oynayan bir çok oyuncuyu eminim tiyatro sahnesine çıkardığınız da ayakta duramaz, kilitlenirler.  Tiyatro sinemadan çok daha değerli bir sanat dalıdır ve Türk Tiyatrosu, Türk sinemasından çok daha ileridedir. Geriye doğru bakıp incelediğiniz  de parmak sayısını geçmediğini görürsünüz kaliteli Türk Filmi’nin.
 
BEHZAT: Sinema filmi yapamaz mıyız, Yaparız tabi. Biz tiyatromuzu kapatıp bundan sonraki hayatımızı sinema oyuncusu olarak geçireceğiz diye bir şey yok ki. Bahri Beyat, babayla yıllarca birlikte oynadı. Babaya pas attı. Nejat Uygur’un  Hagi’siydi. Pas atardı. Yaptığı ilk sinema filminde altın portakal da  yardımcı erkek oyuncu ödülünü aldı. 
 
SÜHEYL: Tiyatro oyuncusuysan çıkar sinemada  oynarsın kardeşim.  Biz canımız istedi diye albüm çıkardık, çok tutttu. Şimdi tirafikte dinlenecek şarkılar diye bir albüm çıkarmayı düşünüyoruz. 4 saatlik İstanbul trafiğinde ne çok satar düşünsene.
 
BEHZAT: Ondan sonra insanlar kalkıyor ve diyor ki “Altın Portakal’da Hülya Avşar jüri başkanı olamaz.”  iyi de senin filmlerinin yetenek siz siniz’den çok farkı yok ki. Hülya Avşar oraya jüri başkanı neden olmasın. Hülya Avşar bal gibi de Jüri Başkanı olur. Onda  bir sorun yok ama esas irdelenmesi gereken Türk sinemasındaki filmlerin niteliğidir.
SÜHEYL: Hülyşa Avşar olmaz diyorsunuz.  Kim Jüri Başkanı olur mesela. Yıllarca onlar yaptılar.  Gişe  yapmayan filmler ne hikmetse ödül alıyor.  Ama gişe yapan bütün filmler ödül almıyor.  Burda vatandaşa haksızlık yapıyorlar.  Orda filme 5 milyon insan gidiyorsa,  tabiri caizse 5 mlyon insan salak mı? Sanattan mı anlamıyor?  Hadi 2 milyonu anlamadı diyelim, 3 milyonudamı anlamıyor?  Bir filme 6 ayda 100 kişi gidiyorsa sanat filmidir. Biz bu filme ödül verelim. Hadi canım sen de “En büyük ödül seyircinin gitmesi” dir.
 
BEHZAT: Türkiye’nin sanattaki en büyük sorunlarından biri “tırnak içinde komiklik olsun diye  söylüyorum”  jüri sorunudur.  Çok ciddi bir jüri sıkıntımız var. Geçenlerde  bir filme en iyi animasyon  ödülü verdiler, sonra baktılar ki ödül verdikleri filmin içinde animasyon yok, ödülü geri aldılar.  “Geri alacaktın o zaman niye verdin ki?” demeyip jüri ve başkanı o kadar yıprattılar mı ki Hülya Avşar’ı bu kadar yıpratıyorlar. 
 
SÜHEYL: Hülya Avşar deyip geçmeyelim arkadaşlar. Hülya Avşar yıllardır sinemanın içinde ve çok ta güzel filmler yaptı.  Yıllardan beri sinemaya emek verdi. Tabii ki jüri de olacak…
 
BEHZAT: Jüri Başkanı kardeşim…
 
SÜHEYL:  Olsun.  Çok ta güzel. Konusunda boş değil en azından. Olur mu olmaz mı  ödüller dağıtıldıktan sonra tartışılabilir. Kafadan hemen kestirip atmak niye ki…
 
BEHZAT: Hayır.  Bir de sanki  Hülya Avşar’ı Futbol Federasyonu başkanı, Ya da Halter Feredasyonu Başkanı yaptın da insanlar tepki gösteriyor ya. Kadın zaten sinemacı.  Sinemanın içinde.
Ha, futbol federasyonu başkanı yaparsın Hülya Avşar’ı da… Gerçi fena da yönetmez  değil mi yani?
Bitti…
Evet, hepsini yazamadığımız, sahnede olmasak da kahkahası bol, neşeli bir sohbeti yaparken gördük kü Behzat ve Süheyl ile röportajda bile kahkaha ganiydi…

YORUM YAZ
Diğer Haberler

Mizah yaşamdaki çelişkilerden doğar

Müzik yapmak nefes almak kadar önemli

Hakan Aysev: Benim tek kahramanım Annem

Şeker Ağa konuk

Kendi romanlarımın kapaklarını kendim tasarlayıp yağlıboya tabloya işliyorum

Huzurlarınızda Yücel Erten!

Arşiv