Kemanla fetih

Müzik tutkusu ile Dünya’nın dört bir yanında çalışmalar yapan sevgili Nehir Akansu ile İzmir’den Budapeşte’ye Budapeşte’den Paris’e Paris’ten Galiçya’ya ve ardından Amerika’ya oradandan Hollanda’ya kadar uzanan müzik yolculuğu üzerine Bizimizimir Magazin okurları için çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

  • 0
  • 886
Kemanla fetih
© bizimizmir.net
Yazı Boyutu:

Müzik tutkusu ile Dünya’nın dört bir yanında çalışmalar yapan  sevgili Nehir Akansu ile  İzmir’den Budapeşte’ye, Budapeşte’den Paris’e, Paris’ten Galiçya’ya ve ardından Amerika’ya oradan da Hollanda’ya kadar uzanan müzik yolculuğu üzerine Bizimizimir Magazin okurları için  çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
 
Burcu Şakar:  Müzikle tanışmanızdan bu güne Nehir Akansu’yu anlatırmısınız?

Nehir Akansu: 5. sınıftaki müzik dersimizde sınıf arkadaşlarım org,  gitar ve yan flütten oluşan trio grup kurmuşlardı. Onları dinleyince ben de müzik yapmak istedim ve kalbimden geçen ilk enstrüman keman oldu.

6. sınıfa geçince konservatuar keman kursiyer öğrencisi arkadaşım Aslı ile aynı sınıfa düştük ve onunla her teneffüste konservatuardan, keman ve solfej derslerinden konuşmaya başladık. Böylece yavaş yavaş parçalar birleşmeye başladı, doğru yolda olduğuma inandım.
O yılın yazında Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Üniversitesi kursiyer öğrenci sınavına İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Orkestrası Şefi Hüseyin Çebi ile hazırlandım ve kazandım. Kemana başlamak için yaşımın geç olduğunu düşündüler, viyola çalmamı önerdiler.

O güne dek bu enstrümanı tanımamıştım. İzmir Devlet Senfoni Orkestrası (İZDSO) baş viyolacısı öğretmenim Zeliha Özel sayesinde viyolaya ilgi duymaya başladım ve bu sevgi güçlenerek devam etti. İzmir Işılay Saygın Güzel Sanatlar Lisesi müzik bölümünü bitirdim. Zeliha Özel’in yanı sıra ve Mimar Sinan Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuarı öğretim görevlisi- tiyatro ve film müziği bestecisi Cem İdiz'den müzik teorisi, solfej ve dikte dersleri alarak konservatuar üniversite sınavlarına hazırlandım. En büyük şanslarımdan biri  olan; son derece pozitif, idealist ve açık fikirli bir öğretmenim- Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuar Bölümü öğretim görevlisi Prof. Burcu Yazıcı'nın onayı ile üniversite eğitimim başladı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nde eğitim görürken Erasmus bursunu kazanıp üniversite eğitimimin son sınıfını Macaristan’ın Başkenti Budapeşte’de, 200 yıllık Franz Liszt Müzik Akademisi'nde devam ettim ve lisans eğitimimi burada tamamladım. Müzik eğitimimi Avrupa'da devam etmek istedim ve önemli merkezlerden olan Fransa’nın Başkenti Paris şehrini seçtim. Üç yıl boyunca Fransızca dili öğrenimi, konservatuar eğitimi, akademik ve özel orkestra çalışmalarımı Sorbone Üniversitesi ve          orkestrasında yaptım. Paris kültür deneyimleri ile İzmir'e yüksek lisan yapmak için geri döndüm. İzmir Dokuz Eylül Üniversite'nde Prof. Hartmut Lindemann ile viyola ve Doç. Ebru Güner Canbey ile tez çalışmalarımı tamamlayıp yüksek lisanstan mezun oldum. İspanya Galiçya Bölgesi'nde yer alan Santiago de Compostela şehrinde bir yıllık orkestra akademisine burslu kabul edildim. Galiçya Real Filarmoni Orkestrası'na değerli şef ve solistlerle çalışıp, orkestra repertuarını deneyimledim. Galiçya folk müziğini ve kültürünü yakından tanıma ve orada yaşayan müzisyenlerle çalma imkânı benim için bir dönüm noktası oldu. Müzikteki yerimi tam olarak kavradım ve yoluma jazz/folk ve doğaçlama alanında devam etmek kararı aldım. Merkezi ABD Massachusetts Boston’da  bulunan Berklee Üniversitesi müzik okulunun açtığı "Modern Performans ve Prodüksiyon" master programına kabul edildim ve İspanya'nın Valensiya şehrine geldim. Bir yıl boyunca 40'dan fazla konser, 60 workshop, prodüksiyon dersleri, 35 stüdyo kaydı, bir müzik festivali ve tüm dünyada canlı yayınlanan büyük bir kapanış konseri ile unutulmaz bir yıl geçirdim. Sekiz adet beste yaptım ve bunları değişik gruplarla stüdyoda kaydettim. Master bitirme projemle 2018 Kasım ayında Hollanda Rotterdam'daki Uluslararası Viyola Kongresi'ne davet edildim ve burası için "Rotterdam Blues" isimli bir parça besteledim. Berklee Üniversitesi sonrası Valensiya Politeknik Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde "Sanat: Araştırma ve Prodüksiyon" doktora programına kabul edildim. 3. yıla başladım ve tez aşamasına geçtim. Aynı zamanda Yamaha müzik okulu ve Aurora müzik okulunda keman ve piyano dersleri veriyor, Valensiya Üniversitesi Akademik Orkestrası'nda çalıyorum.

 
BŞ:  Neden klasik müzik? Klasik müziğe ilgi duyma sebebiniz neydi?

NA:Evimizde çocukluğumdan beri müziğin yeri çok büyüktür. Annem ve babam geniş yelpazeye uzanan ve hangi tarzda olursa kaliteli müzik yapan sanatçıları dinlerdi. Klasik Müzik'te bu tarzlardan biriydi ve benim her zaman hoşuma gitmişti. Keman da bu alanda oldukça etkin kullanılan bir enstrümandı ve sesinde beni etkileyen çekici bir güç vardı, doğal olarak gelişti.                 
                                 
BŞ: Müzik yaşamınızda tanınmış müzisyenlerle sahne aldınız mı?
NA: Türkiye Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrası Cem Mansur şefliğinde iki yaz boyunca kampa katılmıştım (2009 ve 2010), bu sayede Ayla Erduran, Salvatore Accordo ile aynı sahneyi paylaştım. Olten Filarmoni Orkestrası konser sezonunda Selçuk Yöntem, Fazıl Say ve Serenad Bağcan, Gilles Apap, Igudesman & Joo ile konserler verdik. Paris'te Claude Lelouche'ın bestelerini 50. sanat yılı sebebiyle orkestrada çalmıştık, kendisi de konserde sonunda bir konuşma yapmıştı. İstanbul Zorlu Center'da Londra Kraliyet Opera Solistleri ile "La Boheme" operasında görev aldım. İzmir La Camerata orkestrası ile Maxim Vengerov, Özcan Ulucan solistliğinde bir konserimiz oldu. Vigo Senfoni Orkestrası'nda ünlü kemancı Rusanda Panfili ile sahne aldık. Hepsi birbirinden değerli deneyimlerdir. 
 
BŞ: Dünya çapında ve Türkiye’den etkilendiğiniz sanatçılar kimler?


NA: Fazıl Say'ı besteci, yorumcu hem de hayata olan duruşu ile çok severim. Kitaplarını okudum, konser ve röportajlarını hep takip ederim. Dünya çapında çello sanatçısı YoYo Ma, gayta sanatçısı Cristina Pato, flamenko gitaristi Vicente Amigo, keman sanatçısı Patricia Kopatchinskaja hem sanatlarında her zaman ilerlemeye ve daha iyiyi arama gayretlerinden, hem de dünyaya ve yaşama olan duruşlarında dolayı örnek alırım. 
BŞ: Müzik yaşamınızdaki hedefiniz nelerdir?


NA:Her zaman daha iyiye, kaliteye, özgünlüğe sahip, insanlığı müziğe, sanata yaklaştıracak, onlara bir değer katacak ve yaşamlarını iyileştirecek projeler yapmak, eserler seslendirmek ve bunu yapabilecek bedeni, aklı ve inancı ölene dek korumak...
 
BŞ: Ülkemizde de sanatınızı icra etmek ister misiniz?
NA: Elbette hem de çok. Ancak öncelikle bir Türk olarak benden önceki büyük sanatçılar gibi ülkemi yurtdışında temsil etmek istiyorum.
 
BŞ:  Bir Türk olarak yurtdışında alanınızda yaşadığınız zorluklar neler oldu?


NA: Genel olarak şansım yaver gitti. Ben bir Türküm, ancak baktığımızda hepimiz insanız, hepimizin istediği, dileği, ihtiyaçları bir. Beni Türk yapan yetiştiğim kültür, dil, tarih, doğduğum coğrafya. Ailem ve sanat sayesinde açık fikirli ve modern dünyaya ayak uyduran, sağduyulu bir insan oldum. Yaşadığım yerlerde her zaman gözlemledim, oranın düzenine saygı duydum ve üzerime düşen sorumluluğu yerine getirdim. Böyle olduğu sürece aşılamayacak hiçbir zorluk yoktur.
 
BŞ: Çocuklarını enstrüman çalmaya müziğe yönlendirmeye çalışan ailelere ne önerirsiniz?

NA: Bir insanın enstrüman çalması ya da şarkı söylemesi, kısacası müzik ile etkileşim kurması onun ruhuna, aklına iyi gelen en güzel şeylerden biridir. İlla ki bu alanda profesyonel olması gerekmez, ancak yaşamında müziğe vakit ayırması kişiyi daha sabırlı, sağduyulu ve iyi bir insan yapar. Ağaç yaşken eğilir, hiç vakit kaybetmesinler. 
 
BŞ: Müzik ile ilgili özellikle üzerinde durmak istediğiniz bir konu var mı?
NA:
Devletin sanat bütçesine daha çok yatırım yapması, proje geliştirmesi, kendi sanatçılarına yurtdışı imkânı tanıması ve bu konuda kontenjanı arttırması, okullarda müzik eğitimine daha çok değer verilmesi ve öğretmenlerin çocuklara bu sevgiyi aşılaması, onları bir klasik müzik konserine götürmesi, konu ile ilgili film veya belgesel izleterek, onlara çok yönlü bir eğitim vermesini dilerim. Her zaman umut var, Ulu Önder Atatürk'ün dediği gibi "İhtiyacımız olan tek şey, çalışmak! "
 

YORUM YAZ
Diğer Haberler

Mizah yaşamdaki çelişkilerden doğar

Müzik yapmak nefes almak kadar önemli

Hakan Aysev: Benim tek kahramanım Annem

Şeker Ağa konuk

Kendi romanlarımın kapaklarını kendim tasarlayıp yağlıboya tabloya işliyorum

Huzurlarınızda Yücel Erten!

Arşiv