Mutluluğun resmini yapmaya çalışırdım

Pandemi nedeniyle zorunlu olmadıkça Urla’daki evinden çıkmayan İzmir Sanayici İş İnsanları Derneği Başkanı Sevgili Hasan Küçükkurt'un trafiğine yetişmeye çalıştık. Hazırlığıyla, sohbetiyle beraber 1 saat gibi bir zamanı vardı, beni de bir telaşa düşürdü ve hazırladığım sorularla 45 dakika sürelik röportaj hayalim 17 dakikaya düştü ve planladığım birçok soruyu bile soramadım.

  • 0
  • 4.250
Mutluluğun resmini yapmaya çalışırdım
© bizimizmir.net
Yazı Boyutu:

Pandemi nedeniyle zorunlu olmadıkça Urla’daki evinden çıkmayan İzmir Sanayici İş İnsanları Derneği Başkanı Sevgili Hasan Küçükkurt'un trafiğine yetişmeye çalıştık. Hazırlığıyla, sohbetiyle beraber 1 saat gibi bir zamanı vardı, beni de bir telaşa düşürdü ve hazırladığım sorularla 45 dakika sürelik röportaj hayalim 17 dakikaya düştü ve planladığım birçok soruyu bile soramadım. Çünkü inanılmaz heyecanlıydı ve bakışlarıyla bile beni telaşlandırıyordu.  Kendisini inanılmaz derecede heyecanlandıran bir çabası vardı. 30 lira 40 lira borcu nedeniyle bakkala alışverişe gidemeyen, bakkalın önünden geçmeye utanan yoksulların ödeyeceklerinin yer aldığı Veresiye Defterleri’ni yakacaklardı. Bu konuda kah İESOB Başkanı Zekeriya Mutlu ile konuşuyor, kah Bornova Belediye Başkanı Mustafa İduğ ile..

Bazen de keyfi kaçıyor, iyi niyeti suistimali fark edilen bakkal “ES” geçiliyordu. Kızıyordu, çünkü, bakkal yaptığını zannettiği uyanıklıkla, sadece yoksula kötülük etmiyor, (Örneğin bir bakkalın 8 bin liralık bir borcu alelacele yükselterek 18 bin lira yapması) kendine de zarar veriyordu kurnazlık yaptığını zannederken…

Ancak STK Ünvan zengini Hasan Küçükkurt’a röportaja gitmem İzmirli’nin farkını, sizin farkınızı – bizim farkımızı göstermemi de sağladı. Teşekkürler Küçükkurt ve görünmeyen, bilinmeyen hayırsever gizli kahramanlar.  

Mehmet KURT: Sevgili Hasan Küçükkurt, dergimize ve bizimizmirtv youtube kanalımıza hoşgeldin şeref verdin.
Hasan Küçükkurt: Hoş bulduk abi hoş bulduk. Sen de hoş geldin…

MK: Sevgili Küçükkurt tanıyan olur, tanımayan olur, bilen olur, bilmeyen olur. Hasan Küçükkurt kimdir, bir anlatsanız insanlar öğrense…
HK: Hasan Küçükkurt 1962 Konya Ereğli doğumlu, 3 kız babası bir adam. Ne yapıyor şimdi? İzmir Sanayici ve İş İnsanlar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı, Bortar Grup Yönetim Kurulu Başkanı, Türkonfed Yönetim Kurulu Üyesi, Basifed Başkan Yardımcısı EGEV Başkan Yardımcısı, Türk Standartları Endüstrisi Danışma Kurulu, Konyalılar Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi, Ege Yemek Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı… Valla, sivil toplumcu bir adamım. Aklıma gelenleri saydım Mehmet Abi, bilmiyorum başka.

MK:İzninizle bir şapka çıkarayım. Sorular hazırladım ama şimdi deminden beri hazırlık aşamasında tanık olduğum şeyler nedeniyle konuyu direk şu veresiye defterlerine getirelim istiyorum.
HK: Gazetelerden okuyoruz; işte insanlar, bakkala borcunu ödeyemedi diye. Buradan hareketle İzmir Büyükşehir’e böyle bir öneride bulunduk. Sağ olsun Tunç Başkan da tamam dedi. Böyle birlikte bir hareket başlattık. Şu an itibariyle herhalde 700 küsur bin lira oldu bakkallara ödenen borç. Mesela bir bakkala 10.000 TL ödüyorsunuz ve ortalama 200 kişi bakkala mahcup olmaktan kurtarıyorsunuz… Yani 30 TL borcu var ya da 50 TL borcu var, çağırır da alacağını ister diye bakkalın önünden geçemeyip yolunu değiştiriyor ya da bakkala ikinci kez ekmek almaya, yumurta almaya gidemiyor. Biz, İZSİAD olarak çok sosyal proje yaptık, yapıyoruz, deprem döneminde, pandeminin ilk kapanma zamanında. Veresiye defterlerini toplama işi önemliydi, daha doğrusu “veresiye defterlerini yakıyoruz” projesi beni inanılmaz keyiflendirdi. Çünkü tabiri caizse kılcal damarlara kadar iniyorsunuz orada. Gerçek ihtiyaç sahiplerine giderken küçük esnafa da bir nebze olsun katkı koyuyorsunuz. Çünkü o paraların büyük bölümü batacak, gelmeyecek, ödenemeyecek. Evvelsi gün bir bakkalla konuştum: Abi ben bakkala mal koyamıyorum param yok toplayamadım veresiyeleri, dükkanım bomboş. Hakikaten gittim baktım, rafların yarısı boş. Anladım ki iyi bir şey yapıyoruz, iyi bir yerdeyiz ve iyi ki de bunu yapmışız. İzmirliler de çok ciddi sahip çıktı bu projeye. Zaten İzmir, depremde de Türkiye'de yardımlaşmaya, kenetlenmeye ve dayanışmaya, omuz omuza vermeye en yakın il olduğunu göstermişti. Bu kentte yaşamaktan da çok keyif alıyorum.

MK: Peki, kısaca BORTAR’ı anlatır mısın?
HK: BORTAR, 1993 yılında kurulmuş bir şirket. Bornova Tarım'ın kısaltılmışı. Biz o zaman meyve sebze işi, manavlık yapıyoruz. Yemek işini devraldık ama yeni bir şirket kurmaya paramız yok. Tüzüğe yemek işini ilave ederek manav üzerinden yürüyelim dedik. Sonra da şirket büyüdü ama bu sefer de marka oturduğu için değiştiremedik. İlk başladığımız yer Bornova'nın Yeşilova Mahallesinde bir apartmanın zemin katında, 70, 80 metrelik bir dükkan. Orayı ve koşullarını sevmedik. Çünkü koşulları iyi olmadığı gibi hijyen de değildi. Yeni kurulmuş olan Ayküsan- Ayakkabıcılar Sitesi’nde bir dükkan kiralayarak, çok iyi bir hale getirdik, Hijyen koşullarını uyguladık. Herhalde bir 5 yıl, 6 yıl kaldık. Sonra da yine Işıkkent'te, şimdiki olduğumuz fabrikamızın bitişiğinde, Türkiye'de yemek fabrikası olarak inşa edilen ilk tesisimizi, 10- 12 yıl sonra ise ekipman olarak da son teknolojik donanıma sahip, Avrupa'nın en büyük ve en entegre yemek fabrikasını açtık, İzmir’e ve İzmirliler’e lezzetli yemek yedirmek için uğraşıyoruz. 

MK: İZSİAD sizin için ne ifade ediyor?
HK: İzsiad’ın dayanışma ruhu aynı İzmir gibi, yani adından almış. Dayanışma ruhunda, hakikaten birbirine çok güvenen ve birbirine bağlı insanlardan oluşuyor. Hani diyoruz ya İzmir'e dışarıdan gelen birisi 6 ay sonra, bir sene sonra İzmirli oluyor. Yani siz gittiğiniz kente kendinizi götürmüyorsunuz, o kentli oluyorsunuz. İzsiad’a gelen de belli bir süre sonra İzsiad’lı oluyor. Dolayısıyla dayanışma ruhu, yardımlaşma ruhu, birliktelik ruhu çok ön planda olan bir dernek.

MK: Biraz da projelerden bahseder misiniz?
HK: Valla bir şey söyleyeyim aslında hakikaten çok şey yapıyoruz ama bu pandemidir, depremdir, arkasından tekrar bu kapanmadır, hani diyoruz ya Allah beterinden korusun, gözümüzü açamıyoruz… Hakikaten özellikle son dönem sürekli onu söylüyorum. Küçük esnafın, KOBİ'lerin durumu çok kötü, günübirlik çalışan gevrekçi boyozcu, ayakkabı boyacısı, temizliğe giden kadınlar, kapanmayla birlikte hepsi aç. Devletin imkanları belli. Dolayısı ile bu insanlara yardım etmek gerek, yani konuyu dağıtmak istemem de gözümüzü açamadık bu sene. 2020 2021 felaketler yılı. Biliyorsunuz önce pandemi, sonra deprem, sonra sel felaketi, Arkasından bir sel yaşandı. İZSİAD yine çalışıyor,  bir sürü şey yapıyor, boş durmuyor yani.

MK:Hasan Küçükkurt'a dönelim. Bunca insanı doyuruyorsunuz. yemekle mutfakla aranız nasıl?
HK:Valla hayatım boyunca önüme ne konursa yedim. Hiç yemek seçmedim. Onun için karım çok şanslı bir kadın. Önüme gelen her şeyi yerim, hiç yemek seçmem. Yani pırasa, kapuska, lahana, yemekle aram iyidir. Şirketi saymayın o işimiz kontrol amaçlı giriyoruz ama evde çok fazla girmem mutfağa. Ancak hafta sonları balık malık yaparsam evet. Ha, arada salata yaparım hanıma yardımcı olmak için. Onun dışında mutfağa pek girmem yani.

MK: Spor yapabiliyor musunuz?
HK: Malûm. İş dışında pandemiden ötürü sokağa çıkamıyoruz. Dolayısıyla yürüyüş, mürüyüş de yok.  Evde bir koşu bandımız var, onda koşuyoruz, Ofiste de var bir yürüyüş bandı. Orada da ancak yürüyüş yapıyoruz başka spor yok. Pandemiyle birlikte maalesef spor salonlarına olan üyeliklerimiz de bitti. 

MK:Kültür sanat desek.
HK: Sinema, meraklısı, hatta hastası bir adamım. Abartmıyorum, eğer evdeysem, işe gitmemişsem o gün 2 ya da 3 tane sinema filmi izleyebilirim. Pandemiden önce her cumartesi pazar eşimle sinema günümüzdü, birlikte sinemaya giderdik. Kitap okumayı severim. Hani diyorlar ya boş zamanlarımda kitap okurum. Hayır, öyle değil. Kitap okumak için boş zaman yaratacağız. Kitap okumayı severim, sinema izlerim, müzik dinlerim. Türküyü çok severim.

MK: Dolabında bir bağlaman vardı…
HK: Artık yok. Bağlamayı Namık Kuyumcu arkadaşımın babası sevgili Kemal abime armağan ettim.  Çünkü Kemal abi güzel çalar, Neşet Ertaş'tan söyler. Ona hediye ettim, çünkü çok çalabildiğim söylenmez. Uzun zamandan beri elime de alamayınca Kemal abiye daha çok yakışacağını düşündüm.

MK: İki kelime: pandemi ve ekonomi...
HK: Pandemi ülkemize özel bir durum değil. Dünyayı da etkisi altına aldı. Her şeyi değiştirdi, altüst etti. Yaşam biçimimizi, iş yapış biçimimiz farklılaştı. Koca koca plazaların işe yaramadığını gördük. Her şey internette, internet ekranında. Herkes birbiriyle toplantı yapıyor, bilmem ne yapıyor. Dolayısıyla pandemi, yani küçücük bir mikrop, herkesi dize getirdi, tırnak için söylüyorum herkesi ıslah etti. Yani yaşamda, para da öyle hara güre hara güre koşacağımız bir şey değil.  Önce insan gibi yaşamamız lazım, çevremizdeki insanları görmemiz lazım. Dinimizde de var. Komşusu açken tok yatan bizden değildir. Yardımlaşmayı daha çok öğretti bize. Zaten yardımlaşmayı seven bir ulusuz. Ulus olarak bazı değerlerimiz sanki biraz yitirmiştik, onlar tekrar canlandı. O anlamda yine tırnak içinde söylüyorum: Pandeminin iyi bir etkisini gördük yardımlaşmaya dair. Dinimizin, Peygamberimizin emrettiği şekilde yardımlaşmayı, eskiye dönük yaşam biçimi biraz daha öğrendik. Sağlıkçıların ne kadar önemli olduğunu gördük. Bilim insanları ne kadar ve bilime yatırım yapmanın ne kadar önemli olduğunu gördük. Tarıma, yatırım yapmanın ne kadar önemli olduğunu gördük. Ülkemizde biliyorsunuz tarıma elverişli milyonlarca dönüm toprağımız var…

MK: Tarım alanları katledildi ve hala katlediliyor ama…
HK: Maalesef, maalesef, maalesef. Pandemi; tarımın, temiz suyun ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Ayakkabı giymeden ceket giymeden olabileceğini, ama yemek yemeden su içmeden olmayacağını öğretti. Ekonomiye gelince 2020 tabi çok kötü geçti. 2021 toparlanmaydı ve iyi toparlıyor ekonomik olarak ülke kendini şu anda. Sanayici üretim anlamında eski günlerine geri döndü. Sadece şu anda küçük KOBİ ve esnafın durumu çok kötü. Hatta yine geçen gazeteci arkadaşım sormuştu ‘Destek ister misiniz? Devletten’ diye. Elbette isteriz ama devletin başkaca olanağı yoksa, bize vereceği desteği lütfen KOBİ’lere ve küçük esnafa versin. Orada da söylemiştim yine aynı şeyi söylüyorum. Ekonomik olarak toparlıyoruz.

MK: Sevgili Hasan Küçükkurt eline bir tane fırça verecekler, üstü boya dolu bir palet verecekler bir de tuval verecekler ne çizmek isterdin?
HK: Vallahi aklıma ilk gelen şey: Nazım'ın ‘Abidin sen mutluluğun resmini yapabilir misin?” dediği gibi mutluluğun resmini yapmaya çalışırdım herhalde. 

YORUM YAZ
Diğer Haberler

Mizah yaşamdaki çelişkilerden doğar

Müzik yapmak nefes almak kadar önemli

Hakan Aysev: Benim tek kahramanım Annem

Şeker Ağa konuk

Kendi romanlarımın kapaklarını kendim tasarlayıp yağlıboya tabloya işliyorum

Huzurlarınızda Yücel Erten!

Arşiv