Türkiye değil ama Dünya onu tanıyor..

  • 0
  • 3.362
Yazı Boyutu:

O, henüz 29 yaşında…
Gencecik yaşına karşın  dünyanın birçok ülkesinde insanlık projelerinde çalışmış, insani çok sayıda projede konserler  vermiş bir sanatçı…

Dünyanın birçok kuruluşundan ödül ve teşekkür belgeleri alan Faikzade, magazin sayfalarından tanınmasa da sayısız gönül dostuna sahip dünya yardım kuruluşlarının vazgeçilmez sanatçısı…

O, bir İzmirli…

Çocuk yaşlarda annesinin yakalandığı MS hastalığı ile mücadelesine sanatıyla destek vermiş ve sanatının gücü ile elini tüm hasta ve derneklere uzatarak sayısız ödüle layık görülen Elmas Çoçuk, Diplomatik Star, Barışın Sesi, ünvanlarına  sahip, geçtiğimiz günlerde  Sakıp Sabancı Muzesindeki törende Türkıye’nin 25 ünlüsü arasında insani çalışmaları ile 12.Rotabest onur ödülü olan  “Barış İnsanı” ödülü alan Ersin Faikzade,  amacının daha fazla yardım çalışmalarında bulunmak ve Türk müziğini dünyaya tanıtmak olduğunu Kaya İzmir Thermal& Convention’da gerçcekleşen sohbette Burcu Şakar'ın sorularına samimi yanıtlar verdi...

B.Ş. (BURCU ŞAKAR): Müziğe nasıl başladınız?
E.F. (ERSİN FAİKZADE): Müziğe farklı bir başlangıcım oldu. Tarihçi ya da sosyolog olmayı arzu ediyordum.  Ben küçük yaştayken annemin MS hastalığına yakalanıp yatağa bağlı kalması dernekler ve vakıflarla ilişkimizi başlattı. Yine çocuk yaşlarda İzmir MS Derneği’nde olduğumuz bir gün kendi kendime şarkı söylerken değerli bir profesör değişik ses tınımı fark etti. O yaşlarda ki tek hayalim tarih yazmaktı. Ergenlik dönemimde sesim daha da belirginleşti. Okuldaki müzik öğretmenim bana şarkı söyletemiyordu. Fakat dersten geçebilmem için şarkı söylemem gerekiyordu. Evimizde sürekli Türk Sanat Müziği dinlenirdi. Benim derste söylediğim şarkı, Zeki Müren’den ‘Seninle aşkımız eski bir roman’ oldu. Şarkıyı tenor sesi ile okuyunca arkadaşlarım ve öğretmenim şok oldu. Öğretmenimde yol göstermesiyle TRT’den Yılmaz Yüksel, Avni Anıl, Mehtap Dilmaç’tan eğitimler aldım. Rahmetli hocam Avni Anıl, benim için dönüm noktasıdır. Beni  çok güzel şekilde yönlendirdi. Şarkıları kendi yarattığım teknikle okumam konusunda beni her zaman desteklemiştir. Avni Anıl, "Sen operacı olacaksın ya da Türkiye'de yeni akım başlatıp opera sesiyle Türk müziği eserlerini okuyacaksın." derdi. Ardından müzik otoriteleri Ersin Faikzade yorumu demeye başladılar.  Hatta bir gün Sicilya’da Çile Bülbülüm’ü okuduğumda insanlardaki tepki inanılmazdı. Şarkı söylerken vücudumu da kullanarak okuyorum.
 
B.Ş: İngiltere ve Prenses Diana’nın kurmuş olduğu vakıfla olan maceranız nasıl başladı?
E.F: 15-16 yaşında birçok derneğin assolisti olmuştum. Derneklerde bir sürü annem olmuştu. İzmir’deki eğitimlerimin ardından beni İngiltere’ye gönderdiler. Ses eğitimleri ve insani projeler için burslar aldım.  Ses eğitimi alırken pek çok vakıf içinde gönüllü çalışıyordum. Spastik, down sendromu, engelliler derneği, Salih Dede Spastik Özürlüler Derneği, Buca Engelliler Derneği, Kanser Vakfı, Tema Vakıf için konserler veriyordum ve hiç boş vaktim yoktu. İngiltere’ye Prenses Daina için gittim. Anneme çok benzetirdim. Diana, herkes hastalardan kaçarken hastaların yaralarına dokunurdu. Herkes,  AİDS’lilerden kaçarken o AİDS’lileri kucaklıyordu. Kanser hastaları, cüzzamlılar için çalışmalar yapıyordu. Hep onu örnek aldım. Diana, Princess of Wales Memorial Fund vakfıdan burs almaya hak kazandım. Hem eğitimimi tamamlıyorum hem de insan hakları için çalışmalar yapıyordum. 3 ay boyunca Galler’in başkenti  Cardiff’te  bir akıl hastanesinde eğitim aldım. Hastaları incitmeden onların huyuna giderek onlarla vakit geçirmek ve iletişim kurabilmek için eğitim aldım.  Aberystwyth’de yer alan bir akıl hastanesi 13 ay boyunca hizmet verdim. İlk iki-üç hafta çok zorlandım. Sonra kendimi tiyatro sahnesinde buldum. Mesela bir hasta kendini prenses sanıyordu. Ben de onunla iletişim kurabilmek adına onun sadık uşağı oynadım ve çantasını taşıyıp ona hizmet ediyordum. 100 yıldır bu proje kapsamında Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelen gönüllülerin hizmet verdiği bir proje. Türkiye’de ilk giden Türk ben oldum. Benden sonra bir Türk kadını gitmiş ve sonrada Türkiye’den giden olmamış.
 
B.Ş: Kaç dilde şarkı söyleyebiliyorsun?
E.F: Sekiz dilde şarkı söyleyebiliyorum. İngilizce, İtalyanca, İspanyolca, Farsça, Gant, Fransızca,  Arapça.  Pakistan’dan çok fazla davet aldığım için Urduca’da seslendirmek istiyorum.  
 
B.Ş: Dünyada birçok ünvan ile anılıyorsunuz. Bu genç yaşınızda çok fazla ödüle sahipsiniz.
 E.F: Amerika’da ''Türkiye’nin Elmas Çocuğu'', Pakistan'da : Barışın Sesi , İran'da : Sevginin Sesi, Türkiye'de:İtalyanlara ALLAH dedirten tenor ünvanlarına layık görüldüm. Prenses Diana hakkında yazdığım yazılardan ve Diana Vakfı’na yaptığı hizmetlerden dolayı Gal Nişanı verildi. Geçtiğimiz sene, Pakistan’da Dünya’nın diplomatik sanatçısı olarak seçildim. Geçtiğimiz günlerde İstanbul Sakıp Sabancı Müzesi Ödül töreninde ‘Baris Ödülü’ ne layık görüldüm. Türkiye’de Buca Engelliler Derneği, Multiple Sclerosis Derneği, Cüzzamla Savaş Derneği, Antalya Engel Tanımayanlar Derneği, Türk Eğitim Vakfı ve Anneler Derneğine üyesiyim. Uluslararası düzeyde ise Avrupa Birliği Eski Gönüllüler, Princess of Walles Diana, The World Friendship Force kuruluşlarının üyesiyim.
 
B.Ş: Kıyafetlerinizi kendiniz mi tasarlıyorsunuz?
E.F: Anne modacı, abla modacı benim de genlerimden geliyor. En büyük zevklerimden biride farklı kumaşlar alıp aristokrat kral kıyafetleri tasarlamak. Antikacılardan aldığım Türk motifleriyle bu kıyafetleri süslemeyi çok seviyorum. Amerikan ya da Türk teğmen kıyafetlerinin yanı sıra smokinler hoşuma gidiyor. Yurt dışında düzenlenen aristokratik konserlerde, pelerinler ya da eldivenlerle kullanıyorum. Tabi kulüplerdeki programlarda rahat kıyafetleri tercih ediyorum.
 
BŞ: İngiltere, İstanbul, İzmir üç ayrı yerde yaşıyorsunuz.
E.F: İzmir’de İstanbul’da ayrı İngiltere’de ayrı evim var. Dünya vatandaşıyım diyorum çünkü insanları sevdiğiniz zaman bulunduğunuz ortama da adapte olabiliyorsunuz. İnsan sevgim çok fazla. Bu yüzden de beni sevenlere, hayranlarım demiyorum. Gönül dostlarım diyorum. Hayran kelimesi bana uzak geliyor çünkü onlar, beni canları gibi seviyorlar.
 
B.Ş: Üniversite ve diğer okullarda ders konusu olduğunuz doğru mu?
E.F:  Evet doğru. Üniversitede ders konusu olarak gösterildim. Bir çok okulda örnek alınması gereken Türk sanatçı seçilmişim. Annesinin hastalığıyla başlayan yolculukta bu kadar gönül işini nasıl yaptığıma dair araştırma yapıyorlar.  İlkokullarda ödev konuları oldum.  Atılan her adımın örnek olması gerektiğine inanıyorum. İlkokul dört öğrencisi Büşra adında minik bir arkadaşımız, ben babam gibi doktor olacağım ya da Ersin abim gibi iyilik meleği olacağım dedi. Bunu duymak beni çok duygulandırdı. İnsanlık adına örnek olmak gurur verici.  
 
B.Ş: Ya Aşk, kendi gönlünüzle aranız nasıl?
E.F: Yalnızım, şuan hayatım da hiç kimse yok. Müzikle haşır neşir olan biri aşkla doludur. Ama aşk her şey de vardır. Türkiye’nin herşeyi çok güzel. Kızları da çok güzel açık söylemek gerekirse her an aşık olabilirim.
 
BŞ: Geçtiğimzi günlerde Sakıp Sabancı Müzesi'nde bir ödül daha aldınız. Açıklayabilirmisiniz?
E.F: Türkiye'nin eyi 25 ismi ödüllendiriliyor.Barış İnsanı Ödülü'ne layık görüldüm. Çok Mutluyum.
 
B.Ş: Türkiye’de ki bilinirliğiniz Dünya’da ki bilinirliğinizden daha az niye?
E.F: Magazin kültüründe çok yer almadım. İşimle varım. İşimle var olduğum için Türkiye’de olmasa da dünyanın birçok ülkesinde tanınıyorum ve çok sayıda gönül dostum var. Çok sayıda ödüle layık görüldüm. Çok sayıda başarıya imza attım. Türkler, Türk müziğini  temsil ettiğimin farkında olmasa da ben yaptıklarımla mutluyum.

YORUM YAZ
Diğer Haberler

Mizah yaşamdaki çelişkilerden doğar

Müzik yapmak nefes almak kadar önemli

Hakan Aysev: Benim tek kahramanım Annem

Şeker Ağa konuk

Kendi romanlarımın kapaklarını kendim tasarlayıp yağlıboya tabloya işliyorum

Huzurlarınızda Yücel Erten!

Arşiv