Ortadoğu, Türkiye’nin ağabeyliğini istemiyor

  • 0
  • 1.049
Yazı Boyutu:

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da Tunus’la başlayıp Mısır, Libya ve Suriye ile devam eden halk hareketlerini değerlendiren Yaşar Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Doç. Dr. Aylin Güney, düşünüldüğünün aksine buradaki ülkelerin Türkiye’yi bir rol modeli olarak
görmediklerini ve Türkiye’nin ‘Big Brother’ (Büyük Ağabey) olmasını istemediklerini söyledi.

Bölgede yaşanan gelişmelerin 2000’li yıllardan bu yana, yalnızca iç siyaset dengeleriyle değerlendirilmeye çalışıldığını ancak bunun yeterliği olmadığını dile getiren Doç. Dr. Aylin Güney, olaylar başladığından bu yana hep konuşulan “Ayaklanmaların nedeni halkın demokrasi özlemi”,
“Dışarıdan düğmeye basıldı”, “Yaşananlar Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) uzantısı” gibi görüşlere ışık tuttu.

‘Demokrasi isteyenler kendi diktatörlüklerini kurabilir’
Tunus, Mısır, Libya ve son olarak Suriye’de baş gösteren halk hareketlerini “Ülkede yaşayanların demokrasi özlemi” olarak değerlendirirken, temkinli olmak gerektiğini belirten Yaşar Üniversitesi
İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Doç. Dr. Aylin Güney, “Bunları ‘ayaklanma’ olarak değerlendirmek daha doğru gibi geliyor.  Asıl sorun demokrasiyi talep eden kesimlerin ne kadar demokratik olduğu. Şu anda zaten en büyük kaygı, bu ülkelerdeki mevcut rejimlere karşı
ayaklananların demokrasiyi gerçekten isteyip istemedikleri. Libya’da muhalif grupların yapısı kabile ve aşiret merkezli. Bu grupların işbasına geldiklerinde bizim anladığımız anlamda, batı tipi bir demokrasiyi uygulayacaklarını düşünmüyorum. Yani her gelenin kendi totaliter rejimini,
diktatörlüğünü kurma tehlikesi var” diye konuştu.

Yaşananlar, BOP ile örtüşüyor
Ortadoğu’da yaşananların, basit halk hareketleri olarak görülemeyeceği, dışarıdan düğmeye basıldığı ve bunun hep tartışılan “Büyük Ortadoğu Projesi”nin bir uzantısı olduğu yönündeki yorumları da değerlendiren Doç. Dr. Aylin Güney, “Özellikle ABD’nin, ayrıca Avrupa Birliği ülkelerinin bu
ülkelerdeki rejim muhalifi gruplara, sivil toplum kuruluşlarına proje bazında yaptıkları çok büyük yardımlar var. Amerikan dış politikasına baktığımız zaman, 1990’ların sonundan bu yana demokratikleşmenin bu coğrafya’da çok önemli olduğunu,  40-50 yıldır süregelen mevcut rejimlerin
yerine geçmesi gerektiğini belirten üst yönetim söylemleri var.  Buna Büyük Ortadoğu Projesi dendi, farklı isimlerle adlandırıldı. Büyük Ortadoğu Projesi adı altında amaçlananlar ile yapılmak istenenler ile şu anda yaşananlar çok örtüşüyor. Amerikan gizli örgütlerinin, Avrupa Birliği’nin rolü var mıdır? Bunu tespit etmek kolay değil ama en azından şunu söyleyebiliriz, çok örtüşüyor” dedi.

‘Demokratik Barış Teorisi’ uygulanıyor
Amerikan dış politikasında özellikle Bush döneminden bu yana, diktatörlerle yıllardır süregelen işbirliğine artık son verilmesi, halkın yönetime gelmesine yönelik politikalar uygulanması için sesler
yükseldiğini de söyleyen Doç. Dr. Aylin Güney, “Amerika’nın en büyük kaygısı terörizm. 11 Eylül’den bu yana terörizmin kaynağı ile ilgili tespitler yapılıyor. Bu ülkelerdeki işsiz genç nüfus, ekonomik sorunlar, askı altında yaşayan gruplar var. Bunların bir şekilde kendilerini terörle ifade etmeye çalıştığını düşünüyorlar.  Amerikan dış politikasının temel yaklaşımlarımdan biri, biz buna ‘Demokratik Barış Teorisi’ diyoruz, ‘demokratik rejimler, birbiriyle savaşmaz, barış ve refah bir arada gelir, aynı şekilde teröre de bir çare olur’ diye düşünüyorlar. Doğru ya da yanlış şu an izlenen politika bu. Irak ve Afganistan müdahalelerinin temel amacının da bu olduğu söylenmişti” dedi.

Petrol, Ortadoğu’nun laneti
Amerika ve Avrupa Birliği ülkelerinin bu bölgenin petrolüne büyük ölçüde bağımlığı olduğunu da dile getiren Doç. Dr. Aylin Güney,  “Dolayısıyla petrol bu coğrafyanın laneti. Yani lanetli bir bölge bu açıdan. Özelikle Kuzey Afrika’daki petrol kaynaklarının Avrupa’daki ülkelere daha kolay
ulaştırılabilmesi için bu ülkelerdeki rejim değişiklikleri çok önemli. Çünkü petrolü kimin kontrol ettiği çok önemli bu coğrafyada, özellikle petrol şirketlerinin kamulaştırıldığı dönemlerde, fiyatların çok arttığı dönemlerde, batının çıkarlarını biraz zedeleyecek gelişmeler olduğu zaman bu tür müdahalelerin olduğunu görüyoruz. İran’da bunun örnekleri var 1950’li yılarda. 90’ların başında Irak’ta yaşananlar var. Petrol çok önemli ve en açıklayıcı unsur diyebiliriz” diye konuştu.

Gövde gösterisi çözüm olmadı
Suriye’de yaşananların nereye doğru gittiği ve sınır komşusu Türkiye’yi nasıl etkileyeceği konusunda ise Doç. Dr. Aylin Güney, “Bir halk hareketi başladığı zaman onun önüne set çekmek çok zor. Beşar Esad’ın değişik kesimlerin ihtiyaçlarına yanıt verecek  çok kapsamlı reformlara gitmesi
gerekiyor. Bunu yapmaz ise o da Mübarek gibi gidebilir. Orduyu devreye soktu, gövde gösterisi yaptı, ama bu da çözüm olmadı. Şu anda  Suriye ve Libya’da durum bu merkezde.   Ya halkın meşru isteklerine evet diyecek bu liderler ya bir süre daha ki bu bize göre çok uzun bir süre olmayacak iktidarda kalacaklar ya da yönetimler el değiştirecek. Ama nasıl bir el değiştirme olacak o da bir soru işareti.  Türkiye şu anda konunun insani boyutu ile ilgileniyor. Suriye olayında MGK’da da konuşulan göç meselesi oldu” diye konuştu.

Türkiye’nin dezavantajı
Türkiye’nin laik ve demokratik bir ülke olarak,  Tunus, Mısır, Libya, Suriye gibi ülkelere ‘rol modeli’ olması ve bölgede ‘Big Brother’ (Büyük Ağabey) görevi üstlenmesi yönünde bir süredir dile getirilen görüşlere de değinen Yaşar Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
Başkanı Doç. Dr. Aylin Güney,  “Bu coğrafyadaki tek demokratik, laik ülke Türkiye. Fakat Türkiye’nin şöyle bir dezavantajı olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar aynı dinden olsak da bu coğrafyadaki ülkelerin, bir ölçüde de halkların hala Türkiye’ye çok da Big Brother (Büyük Ağabey) konumunda bakmak istediklerini sanmıyorum. Yani böyle bir rol modelini Batılı ülkeler Türkiye’ye ne kadar biçerlerse biçsinler sorun bu ülkelerin sizi nasıl algıladığı ile ilgili. Dışişleri yetkilileri ile de bazen bilgi alma kapsamında görüşüyoruz. Algılama bu yönde değil. Tunus ve Libya’dan
yapılan açıklamalar da bunu ortaya koydu.  Bu ülkelerin hiçbir şekilde Türkiye’yi model alma gibi bir düşünceleri yok. Aynı şey zamanında Orta Asya Cumhuriyetleri için de yapılmaya çalışıldı. Yani bu doğru bir yaklaşım değil” dedi.

Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı’na gelmesinin ardından, Türkiye’nin Ortadoğu ile daha yakından ilgilenmeye başladığını da söyleyen Doç. Dr. Güney, “Bunda Davutoğlu’nun bölge konusunda uzman olması da etkili.  Ancak bu bölgeye yönelen dış politikanın çok sağlam dengeler
üzerine oturması, Türkiye’nin kendi rol ve imajını bu ülkelere çok dozunda yansıtması gerekiyor. Devlet düzeyinde yapılan yönlendirmelerin tepki gördüğünü anlıyoruz. Bu ülkelerin devlet başkanlarına, son olarak Esad’a ‘demokratik rejime geçin’ yönündeki telkinlerde olduğu gibi. Böyle bir takım iç politikaya müdahale eden söylemlerden ülkeler pek hoşlanmıyor.
İnsani yardım boyutuyla gidip, insanların kalplerini kazanmak daha doğru  bir strateji olabilir. Zaten Libya’da da bu yapıldı. Yeni Osmanlıcılık gibi dış politika söylemlerinin bölgeye yarar getirmediğini düşünüyorum. Her ülke kendi egemenliğini elde ettikten sonra bir ‘büyük ağabey’ görmekten hoşlanmıyor. Bu ülkelerin halkları da yönetimleri de Türkiye’yi bu rolde görmek istemiyor” dedi.

YORUM YAZ
Diğer Haberler

ADD’ye tam destek

Çiçek Festivali 25. Kez Kapılarını Açtı

Cumhuriyet tarihinin en önemli kırılma noktalarından biridir

Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu düzenlemesi

Şarkılı mesaj

Küçük başkan Ali Dönmez

Arşiv